Posts

Showing posts from 2008
Image
2008 finali Çok uzun bir zaman sonra benim için çok önemli olan ve her zaman hayatımda olmasını istediğim canım arkadaşımla görüştüm... Dünyanın en tatlı çocuğunun annesi olmuş, hala inanamıyorum. Çocukluğunuz beraber geçince biriyle onun çocuğunu görmek çok inanılmaz geliyormuş insana... Her zamanki melek haliyle karşıladı beni...Her zaman ki gibi tertemiz bir kalbi vardı. Sanki aradan yıllar geçmemiş, araya hiç ayrılık girmemiş gibiydi...Sanırım böyle dostlarım olması beni çok şanslı kılıyor. Birilerini ziyaret edip, onları mutlu etmek beni daha da mutlu ediyor. İyiki varsın canım arkadaşım... Sevgili oğlunla bir ömürrr boyu mutlu ve sağlıklı günler hep seninle olsun :)
Image
Elifle Ben :)Hoşgeldin Bloğuma !!!
Image
Tatil güncesi Tam olarak ne ile karışılaşacağımızı bilmeden çıktık yola... Kafamda sadece bilinmez bir yolculuğun meraklı bekleyişi, içimde tatlı bir heyecan ve ellerimde de bavullarım vardı... Anlamsız koşuşturmanın içinden sıyrılacağımızın düşüncesi ve bizi bekleyen keyifli saatler sabırsızlığımı arttırıyordu. Sabah saatlerinde vardık Ayvalığa, bizi mis gibi bir deniz kokusu ve buz gibi bir hava karşıladı, sıcacık otel odasına girip 1-2 saat kestirince yol yorgunluğu falan kalmadı... İlk gün.... Cunda Adası'nın deniz kokan sokaklarında dolaşarak, gerçek bir kahvede dünyanın 2. en güzel Türk kahvesini yudumladık(1.si Beyoğlu Manda Batmaz'da)Yağmur bizimleydi o gün, ıslatmasına izin verdik, uzun zamandır yağmurda ıslanmanın keyfini unutmuştuk...Şeytan Sofrası'nın eşsiz manzarasını izlemeye doyamadık. Sanki elimizi uzatsak dokunacakmışız gibi hissettiğimiz adacıklara bakarak dilek tuttuk. Umudumuz bir kat daha arttı bu güzellik karşısında... 2.gün Sabahın ilk saatlerinde uya
GİDİYORUM!!! Yaklaşık 10 gün ne bilgisayar görmek istiyorum ne de bilgisayar... Kaz dağlarından ne getiriyim sizlere?? Bol oksijen, temiz hava, neşe, sağlık, huzur....
İÇİM ŞİŞTİ Bazen çok sıkılıyorum o kadar çok sıkılıyorum ki hiç bitmeyecek sanıyorum...Saat hiç geçmeyecek, bir daha asla gülemeyecekmişim gidi geliyor... Paniğe kapılıyorum, sonsuza kadar bu ruh hali içinde yaşarsam ne yaparım diye düşünüyorum... Issız Adama gittim... Etkilendim, hüzünlendim, kızdım.... Hem çok tanıdık hem de çok uzak geldi hikaye... Geçmişin gölgesi çöktü üstüme bir an... Yine acıdım onun gibilere, yine sevindim kendi kendime... Çok şanslıyım, sıyrıldığım ve de doğru insanı en az yarayla bulduğum için...Ruh hastalarından uzak dursun bütün genç kızlar, onları yola getiriyim derken kendileri yoldan çıkaverir mazallah!!Neymiş kanında bir virüs varmışş... Ya bırak, ne demek. Dünyadaki hiçbir insan evladı bana bu konuda mantıklı bir açıklama yapamaz yapsa da ben anlamam, inanmam, kanmam! Bu kadar sert ve de ağır konuşuyorum ama inanın içimde en ufak bir şüphe yok fikirlerime dair.. Oldukça eminim, "büyük konuşma" ayaklarına gelecek kadar da hiç mi hiç de saf değ
Benim de bir katkım olsun... http://kampanya.annecocuk.com/
Nereye kadar?? Az önce konuşuyorlardı .. İçlerinden biri dedi ki "Nereye kadar böyle devam edecek... Hafta içi geç vakitlere kadar çalışıyorum, bazen hafta sonları bile çalışıyorum. En fazla terfi ediyorum, maaşım artıyor... Çalışma zamanım daha çok artıyor, bunun son noktası yok mu? Ne zamana kadar çalışacağız, hayat elimizden kayıp giderken.." Düşündüm, ne desem bilemedim, kaçtım hemen bu sözcüklerin yankılandığı daracık balkondannn Diyecek hiç birşeyim yok... Tek bildiğim çalışmak zorunda olduğum, sadece para için, hayatta kalmak için değil.... Psikolojim için, birşeyler yapıyor olmak için, kendimi ifade edebilmem için... Her zaman her işim nasıl ağır aksak ilerliyorsa ama sonu her daim çok güzel oluyorsa bunun da böyle olacağına eminim... Sıkıntılı bir zamanda başına gelen minik bir serüven hayal dünyanı nasıl değiştiriyorsa, bu sözlerimin kafandaki soru işaretinin yanına kocaman bir cevap olmasını dilerim sevgili Nilay... O zaman iyi dinlemeler Be the one
are we human or are we dancer?* Şimdi bir film düşünün....Batı Virginia'da geçsin, en güzel ormanların içinde, en soğuk suların dağlardan indiği, binbir çeşit çiçeğin gizli köşelerde saklanmış olduğu, her an bir ceylan ya da tavşanın karşınızı çıkabildiği.... Ya da çocukluğunuza gidin, Alice Harikalar Diyarında'yı düşünün...geçtiği yerleri, gördüklerini, yaşadıklarını.... Bazen o kadar boşuna olduğunu düşünüyorum ki herşeyin, geçen günlerin, yaşananların, sıkıntılar ya da sevinçlerin... Bütün hırslarımdan arınmış bir kafa ile bir ormanda yaşamak istiyorum. Kulübe olsun, sobası olsun, sobanın üstünden çaydanlık olsun sürekli kaynayan, her daim sıcak suyum hazır olsun, çay için... Şimdi nereye bağlayacağım... Hollywood! Ne alaka dimi? Şiddet-gerilim sınıfına sokabileceğim bir filmler furyası vardır ya... Bir grup gencin ya da sadece bir çiftin yaz tatillerinde Amerika'nın en gizemlie yaletlerinden biri olan Virginia'nın batısına doğru ellerinde haritaları, sırtlarında çan
üzgünüm:( Neden mi? Karaköy İskelesi battı... Evet gerçekten üzüldüm... Özeldi benim için orası, 26 yıllık İstanbulluyum... Eski istanbulluyum :) Öyle ya kaldı mı doğma büyüme İstanbullu olan artık... Gittim baktım gözümle görmek istedim, gerçekten koca iskelenin yerinde yeller yesiyor. Bomboş, sanki Karaköy değil... Ben hep ordan giderdim Karaköy'e... Simit alırdım mutlaka, Eminönü tercih etmezdim, Karaköy daha bir asildi, daha bir özeldi... Bankalar caddesiyle, dünyanın en güzel bankası olan o kocaman İş bankası ile, bakmaya doyamadığım diğer binaları ile.... Uzun zaman geçiş noktam oldu, eskiden ordan binerdim okula, işe gitmek için... Her sabah denizi görünce rahatlardım. Sahilde otururdum kimi zaman, kahvaltı ederdim... Öyle çok fotoğrafım var kiKaraköy sahiilinde, yıllara bölünmüş, 98-99-2000-2001-20002-2003... Sonra koptuk bir dönem... Araya ayrılık girdi... Sonra boğazdaki bütün restoranlara binbeşyüz basıcak olan dünyanın en salaş ama en lezzetli balıklarını yiyebileceğini
Image
Yazık onlara... Aklım almıyor, içim acıyor, insanlıktan utanıyorum... bazen bu düzenden korkuyorum, şüpheye düşüyorum:(
Yaş mıdı kuru mu, arap sabunu?? Bloglar arası geziyorum, geziyorum ne de güzel şeyler yazanlar var... Tabi bir o kadar da saçmalayanlar..Çoğu benden küçük, yaşça... Kesin yaşlanıyorum. 3 ay soonra 27 yaşında olacağıma gerçekten inanamıyorum.. 19-20-21-22 yaş arasında sanki herkes.. En yaşlıları 22!! Sonra kendimi düşünüyorum o yaşlardaki, kayıp yıllarımı... Ya zaman gerçekten çok çabuk değişti, ya da ben gerçekten en kayıp zamanlarımı yaşamışım... İnsanlar en güzel okullarda okuyor, harika evlerde yaşıyor, tatilleri, giysileri vs. hep en güzeli... Biz nasıldık diyorum kendi kendime sonra. Cebimizde 5 kuruş para olmadanatardık kendimizi yollara, barlara... Bir şekilde şansımız hep yaver giderdi.. Karnımız her zaman doyar, alkolümüzü sonuna kadar içerdik. Sokakta bile kalmaz kalıcak yer mutlaka bulurduk... Zira yoktu bizim kendi evlerimiz!! Her zaman yalanlar söylerdik ailemize ister istemez gece dışarı çıkmak için. Ben sen de kalıyorumsen de ben de... sakın çaktırma... Şimdi ise annele
Image
içiyorum, dans ediyorum, kahkaha atıyorum, kendimden geçip kendimi br kaybediyoru bir buluyorum... Zaman zaman depresif oluyorum zaman zaman da agresif, belki de negatif ama hep çakırkeyif oluyorum... Ben bunuhep yapıyorum.. Anlatamıyorum bazen de ben böyleyim dediğim zaman da... Beni bilen biliyor, bilmeye hayret ediyor, ben de ona hayret hatta teeesüf ediyorum. Doğal olmak, kendn gibi olmak var mı bu dünyada... neden kalıba sokayım neden yalancı oliim.. Sonra da dürüstlükle ahkam keserler başıma, en dürüsü benim, ben hep böyleyim! Sonra birden duruluyorum, aklıma bişi geliyor, beni benden alıyor, bırakmıyorum... Bulmaya giidiyorum kim bilir nerde, hangi dağda, hangi bağda.... Sonra öpüyorum hepinizi, kucak dolusu :) Bugün cuma enseni kapa, kapamazsan yap evde kuzu kapama:):)
İlk defa... Bu sabah ilk defa gerçekten başka bir yerde yaşamak istediğimi tam anlamıyla hissettim! Sabahları işe bisikletle gitmek istediğimi, yol kenarında ağaçların olması gerektiğini, belki bir köprüden geçebileceğimi, altında şarıl şarıl akan bir dere, ya da ne biliyim onun gibi bir şey olabileceğini, mis gibi havayı ciğerlerime çekerken enerjinin bütün bedenime yayılacağını, tertemiz insanların mis gibi kokularla yanlarımdan geçeceği, herkesin birbirine günaydın deyip gülümseyebildiği -ben de dahil- Bir yerde yaşamak istediğimi anladım... Burası belki yurt dışıdır, belki de dünya dışıdır!!! Ya da yaşamak da değil, deneyim etmek belki de istediğim.... Bu ülke dışında hayatın nasl olduğunu görmek... ne yerler ne içerler nasıl tepki verirler. Ya güney, ya yurt dışı. İstanbul da bir gelecek artık istemiyorum, boğaza benim için bir şey ifade etmiyor, o kadar kalabalık o kadar kalabalık ki artık nefes alamıyorum. ve hayat o kadar pahalı ki inanamıyorum ayın şu gününde maaaşımın bitmiş
Image
Ben mi koydum kardeşim kuralları? Sanki kapının önünde son model bir arabam varmış gibi, kalktım ehliyet almaya niyetlendim... Nedense devlet dairelerinde bir işim olduğu zaman öyle çok yorluluyorum ki yatmak istiyorum hemen işim biter bitmez, ama nerdeeee. O kadar yorgunluğun üstünden ofis köşlerinde debeleniyorum... O kadar çok para harcadım ki bir de bu ehliyet uğruna, üstüne biraz daha para katar araba alırdım, ehliyetsiz arabayı da napardım bilmem, bilmiyorum çok pişmanım :) Sanırım ben biraz beceriksizim, çok çabuk sinirleniyorum, insanlar da bana daha gıcık davranıyor... Umarım bir daha işim düşmez, oraya buraya para yatırmaktak, memurlarla muhattap olmaktan nefret ediyorum!!! üzgünüm ama kimse alınmasın , memurlar da beni sevmiyor, karşılıklı bir durum :) Gitmek istiyorum buraalrdan, deniz kenarında ormanın yanıbaşında kocamannn bir evde yaşamak, birsürü hayvan beslemek belki çocuk yapmak istiyorum, Radyasyon ve dumandan uzak, yeşil ve mavinin dibinde yaşamak istiorum. Kesin ya
Bazı pazartesi sabahları krizlere girmemin sebebini bu pazartesi sabahı buldum :) Hem de yıllaaaarrrrr sonra... Eğer hafta sonu çok uzuuunnnn zamandır ya da hiç gitmediğim bir yere gitmişsem, yine çok uzuuuunnnn zamandır görmediğim insanları görmüşsem ya da hiç görmediğim insanları görmüşsem pazartesileri kuşlar kadar özgür hissediyorum kendimi!! Tamam çok basit bir denklem ama ben ilk defa anlıyorum bunu :) Napalım geç olsun güç olmasın diyelim bariii. Demek her haftasonu gezmem, arkadaşlarımla beraber olmam gerek. Özellikle pazar akşamları dışırda olmak en iyisi:) Artık pazar akşamlardan kormuyorum, teker teker değil hep beraber gelebilirsiniz!!!!
Image
İyi ki varsınız ve iyi ki sizi sevmenin farkındayım :)

Cuma Sendromu

Facebook da ki avatarına ingilizce asortik cümleler yazan insanlar gibi olmak istedim...Ya da bloglarına yüz bakımı hakkında döktüren, ayaklarının fotoğraflarını çekip boy boy yayınlayan çılgın genç kızlardan biri.. Ne kadar da mutlu gözüküyorlar kendi bilgisayarımın penceresinden bakarken...Hem zaten ne gerek var ki bir şarkı dinlerken bu kadar dertlenmeye ya da regli sendromunu tatlı krizi yerine gerçek psikolojik krizlerle geçirmeye... Bir çift Ugg bot alıp, skinny kotla beraber giyerek, boynuma da puşi takıp Louise Vuitton ya da çakmasını bileğine takıp, kolumu göğüs hizamdan 30 cm dışarı çıkararak işlek bir caddeden karşıdan karşıya geçmek istiyorum!! Belki abartıp saçımı platin yapıp, hergün 6 da kalkarak kuaföre giderim, fönsüz gezmem... Acaba fikirlerim, hayata bakışım değişir miydi o zaman? Ya da herşeyi bırakıp evimin kadını mı olsam, azcık aşım ağrısız başım.. Bebek de yaparım, basma etek giyerim bir tane, üstüme de bol yemek kokulu bir hırka geçiririm, kadın programlarını i

LADY GAGA!!????

Image
Bana noluyo anlamıyorum, bu şarkıyla deli gibi kendimden geçercesine dans etmek itiyoum bir gece ansızın....Ne alaka ??

Stepping Stone

Image
I remember, way back, way back when I said I never wanna see your face again Cause you were loving, yes you loving someone else And I knew, yes I knew I could control myself And now they bring you back into my life again And so I put on a face just like your friends But I think you know, oh yes you know what's going on Cause the feelings of me, oh yes of me are burning strong But I will never be your stepping stone Take it all or leave me aloneI will never be your stepping stone I'm standing up alright I'm on my own You used to call me up from time to time And it would be so hard for me not to cross the line The words of love lay on my lips just like a curse And I knew, oh yes I knew it would only make it worse And now you have the nerve to play along Just like the mystro beats in his song You get your kicks, you get your kicks from playing me And the less you give, the more I want so foolish of me But I will never be your stepping stone Take it all or leave me aloneI will

tHE Ting tingS

Image
nOLUR alsana beni de aranıza :)

Nihayet bu sonbahar...

Son yarım saat... Bu yarım saate sığdırmaya çalışacağım hissettiklerimi... Belki de son kez kısa kollu giyeceğim bu sene. Yine uzun bir yazdı, yine çok sıcaktı... Hava kararmaya başladı, en sevdiğim saatler yaklaşırken, içimde anlamsızca beliveren hüzün belki de günümün en anlamlı dakikalarını yaşmama sebep oldu. Akşam üstü havası ürpertirken bedenimi, eskiye özlem sarıverdi yine beni... Keşkesiz bir özlem bu, yaşanmışlığın vermiş olduğu bir olgunluk, yüzümde hafif bir tebessüme sebep olan anılarımla beraber içimi ısıttı. İnsanlar değişiyor, dünya değişiyor, ben değişiyorum. Sonbahar yine geliyor... Herkes hasret, bereketine, coşkusuna, serinliğine... Kurumuş dudaklara, kurumuş kaplere biraz serpilince yağmur, herkes nasıl da mutlu, nasıl da huzurlu...Toprak nemli, toprak dertli, yetmiyor bu kadar yağmur, daha çok yağmalı daha çok... Sonra bir şarkı başlıyor, eski bir şarkı... Yıllar sonra yine etkliyor, yine hüzenlendiriyor... Summertime, I'm the silence as the wind blows Myland i

uzun zaman mı geçti?

Sıcakların geçmesini bekledim, bekledim... Ama hiç geçecek gbi değil... Artık geçiş mevsimleri yok, sonbahar, ilkbahar gibi... Direkt yaz, direkt kış. Sanırım yine öyle olacak. Aniden kış gelecek. Ama artık kurumuş yapraklara yalnız basmıyorum! Gerçi artık kurumuş yaprak da göremiyorum etrafta. Eskiden öbek öbek olurdu, hatırlıyorum. Ağaç mı kaldı etrafta... Aman bu konuya hiç ama hiç geçmek istemiyorum, içim acıyor! Ben yine yalnız akşamlara daldım ister istemez... İş güç ayağına tabii. Ters giden birşey yok :) Yalnızlık her şeye rağmen güzel olabiliyor kendi adıma... Aslında yalnız da değilim, Patiska sürekli ayaklarımı kemirmekle meşgul... Yazı yazmayı bile özlemişim... Kışı da çok özledim, sinemayı gitmeyi de... Bütün enerjimi alan bu sıcaklar geçer geçmez sanırım kendimi sokaklara vuracağım... Festivaller de başlar zaten, İstanbul kendine gelir, ben de öyle:) Yeni kararlar alma aşamasındayım her yeni sezon olduğu gibi... Ama bu kez gerçekleşmesi kesin olan kararlar... Hem zaten ar

öfff pöfff afra tafra

Image
Sıkıntıma iyi geldi, bugünlerdeki ruh halimi yansıtıverdi, çok da iyi geldi:) Belki biraz geç oldu ama yine de keşfettim işte :) Dinlemeye değer, hem de çok. http://www.changeofplans.org/

Dur Bir Mola Ver

Bir kitap okuyorum bu aralar. Genelde ancak ofise vardığımda uykumdan uyanan bir insanımdır.Ya da otobüste camdan dışarı, insanlara bomboş bakan. Öylesine bomboş, anlamsız... Aynı şeyi bana yaptıklarında kudurduğum bir durum. Birisi bana bakmasın, lütfen, her ne sebeple olursa olsun bakmasın... İtiraf ediyorum ki bunu her sabah yaşamak, mis gibi yataktan kalkmak -hele ki yanımda "aşkmeşk" de varsa, birsürü yabancı insanın, yabancı nefeslerin arasında kendimi bulmak artık beni çiliden çıkartmaya başlamışken kendimi oyalayacak binbirtürlü meşkale aradım durdum. Müzik dinle dinle nereye kadar, hayal kur kur kurmalı oyuncak gibi,düşün düşün bilmem nedir işin derken, kitap okuyayım bari dedim. Madem zamanım yok ayaklarımdayım uzun zamandır sadece kumsalda okudum bu yaz kitap ne kadar ayıp!! Kitaplığıma baktım maşşallah hepsini okumuşum, 2.kez okumaya ne gerek var derken dienar tarzı bir yerde aldığım soluğu. Yeni çıkanlar, en çok satanlar bayağı da pahalılar. Adını bile bilmediğim

Patiska

Image
Benim artık bir kedim var:) Bütün çocukluğum dahil olmak üzere, kendimi bildim bileli deli olduğum kedilerden biri artık benim evimde... Annesi terk etmiş bizimkini ve 3 kardeşini, eve ilk geldiğinde ne doğru dürüst yürüyebiliyordu ne de görebiliyordu. Sürekli titreyerek dolaşıyordu ve geldiği ilk gün bütün gün uyudu. Sadece 10 gündür bizde ve 2 katı büyüklüğünde artık. Yumurta yutmuş gibi dombili bir karnı, minicik patileri, pembe burnu ile evmizin yaramaz çocuğu. Akşam eve geldiğimde bütün bir günün üzerimden geçmiş olması ve sıcak havayla beni pelte haline getirmiş olmaları sadece birkaç saniyede ortadan kayboluyor. Bunu da Patiska yapıyor! Gerçi hala koltuğa işiyor ama alışacağından eminim en kısa zamanda... Sürekli elimde bir bezle gezsem de her Allahın günü çamaşır makinesini çalıştıyor olsam da, birini ya da birşeyi karşılık beklemeden sevmenin verdiği huzur ve içime akan sıcaklık bütün çektiklerimi bir anda unutturuveriyor. Hele oyun faslımız başladığı zaman eminim ki ondan çok

Adrasan'ın ardından...

Image
Sessizlik, alabildiğine sessizlik... Yazılacak pek bir şey yok aslında şimdi onun ardından... Zihinlerde kalan en güzel görüntüler eşliğinde hayal kurmakla yetineceğim, tam olarak kestiremediğim bir zaman için...Siz de buyrun kurun: Not: Arzuşa ithafen :) Altın bir deniz düşünün sadece, duru mu duru, mavi mi mavi... Sonra da altın kumları, çakıl taşlarını getirin aklınıza... Hafif bir de rüzgarı unutmayın teninizi okşayan... Sıcacık güneşin ışıkları ısıtırken içinizi, siz de bir taraftan yudumlayın içkinizi... Evden o kadar uzaksınız ki ürpertir belki bu his sizi... Ama o kadar güvenli ki burası, dünyada kalan son insan olasanız da kormayın!Çünkü arkanızda koca bir deniz, önünüzde de sımsıcak bir gelecek var. Geleceğinizi aydınlatan güneş var. Güneş; gelecek, güneş; gelecek güzel günler... Huzur alabildiğine huzur... Yumuşacık, bir yavru kediyi okşamak gibi... Dünyanın derdini, tasasını unutturan bir yandan da içindeki sevgiyi coşturan, yaşama sevinci veren bir his Adrasan'da olma

Hikaye

Masmavi bir gökyüzünün ortasından geçen rengarenk gökkuşağının ortasında, kocaman beyaz bir converse duruyormuş. Tekini kaybeden bu converse günler boyunca gökyüzünde dolaşmış, güneş ışıkları ile dans etmiş, uçmuş uçmuş durmuş. Günleri aslında keyifli, kendi kendine uydurduğu oyunlarla vakit geçiyormuş. Ama içinde yeri bir türlü dolmayan bir boşluk varmış. Ve Gökyüzü prensesinin dediklerine göre eşini bulamazsa bu boşluk sonsuza kadar dolmayacakmış. Çaresiz ve yalnız dolaşmaya devam etmiş. Yeryüzüne inse belki bulacakmış ama hep korkmuş, bir türlü o cesareti bulamamış içinde...Özellikle gece olduğunda bu korkusu kat kat artarmış. Güneş de gidince yapayalnız kalırmış, ay her zaman çok uzakmış ona... Günlerden birgün bir buluttan diğer buluta atlarken birden kendini gökyüzünden aşağıya düşerken bulmuş. Hızlıca yere düşerken o kadar korkmuş ki gözlerini sımsıkı kapamış ve kendini çaresizce boşluğa bırakıvermiş. Yer düştüğünde gözlerini yemyeşil ve yumuşacık bir yerde açmış... Çimenlikmiş

Mayıs Sıkıntısı*

Image
O günü kendisine ayırmaya karar verdi genç kız, uyanırken güneşli mayıs sabahında... Her zamanki telaşlardan uzak, koşturmasız, bu şehre ilk defa gelen bir yabancı gibi... Deniz kenarında martılarla birlikte güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra kendini gerçekten iyi hissediyordu. Deniz kokusunu her çekişte derin derin, içinde sanki yeni umutlar filizlendi. Bütün gün gezecek, bu şehri yeniden keşfedecek, hiç tanımadığı birine gülümseyecek, çantasındaki gofreti küçük çocuğa verecek, vapurla gezip, trenle eve dönecekti. Küçük iyilikler birleşip kocaman bir mutluluğu kalbine taşıyacak, hayatın ne kadar da yaşamaya değer olduğunu bir kez daha anlayacaktı. Çoktandır görmek istediği bir filme gidecek, çıkınca da kocaman tavuklu bir sandviçi midesine indirecekti afiyetle. Daha önce hiç görmediği bir bahçe çıkacaktı karşısına, dar bir sokakta yürürken, bitmeyen bir sohbete dalıcaktı o tonton kahve sahibiyle çayını yudumlarken. Herşeyin fotoğrafını çekmek isteyecekti birden, minik serçenin, yerdek

Biz, İyi İnsanlar

Hiçbirimiz mahsum değiliz... İnsanlık... Tam olarak bilmiyorum tarihçesini, ilk insanı, ilk insanları... Dünya değişiyor, düzen bozuluyor, hayat her an duracak gibi çok hızlı ilerliyor, çok hızlı giden bir tren gibi, sanki her an raydan çıkacak... Değişen dünya ile beraber insan da değişiyor. Her geçen gün daha acımasız daha kötü oluyor. Yaşamak için birbirine muhtaç olan insanlar birbirlerini öldürüyor. Dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirmek için ellerinden geleni yapıyor. Kocaman dünya bu kadar kötünün elinde adeta bir oyuncak oluyor. Dünya sessiz, dünya yalnız... Bütün kötülüklerin esiri olan insan yıkıyor, yakıyor... O çok sevdiğimiz bilim kurgu filmlerindeki gibi bir virüs bütün dünyaya yayılıyor. Bir avuç insana kalıyor dünyanın kaderi... Neşe ve heyecan dolu gençlik yıllarında insan hayalini kuramıyor geleceğin. Yıllardır dillerde pelesenk olan felaket senaryolarını bire bir yaşarken insanoğlu hala direniyor, hala ciddiyetin farkına varamıyor. Ya da varmak istemiyor. Bize v

Yol 1

444 bilmem ne bilmem ne.... Yerimi ayırttım, hem de cam kenarı, hem de gündüz yolculuğu... Geze geze giderim, harika! Dağlar, tepeler belki de bir köy bile görebilirim... Küçük bir kız çocuğu bakar bana yol kenarındayken, gözlerindeki o meraklı bakışlarla... Sevmek gelir insanın içinden onu skıca sarmak gelir, üstündeki başındaki bütün kire rağmen öpmek gelir... Oraların kendine has kokusu vardır saçlarında... Çocukluğun bütün masumiyeti bir kez daha özlerim, küçük kız gibi artık o günler de çok geride... Uzayan yollar elbet kısalır, son durak gelince inerim , bırakırım kendimi yabancılığın o karşı konulma,heyecanına, girdabına... Bütün sıkıntılarım, dertlerim artık benden çok uzakta, silindi hepsi bir anda beynimden, aklımdan hayatımdan.... Moral bozukluğu yok, endişe yok,sadece bilinmezlik var, bilinmeyen bir başlangıca ilk adımı atmak var.Korkusuzca... Belki de yemyeşil bir yerdir geldiğim yer, orman kokusu vardır içime çektiğim havanın her zerresinde... Gri bulutların yerine, masma

YALAN!

Hani gerçekten analyamıyorum artık,adını falan koyamadım bendeki bu gelgitin... Dengesizlik, yalnızlık, kıskançlık?... Yok işte hiç biri değil... Bu saatte kadar bulsam blurudum zaten, aradığım da pek söylenemez aslında... Arayan bulur, arayan belasını bile bulur.... Belki de o yüzden aramıyorumdur, bulacağım sonuç belki de son derece korkutucudur... Kimbilir? O da gitti, bu da gitti, sen de git şimdi... Oh herkesi yolladım mis gibi artık her şeyi ben yiyebilirim! Derdim yok, tasam yok, hiç biriniz de umrumda değilsininiz... Ben kaybetmem, siz kaybedersiniz, ohoooo bana arkadaş mı yok, telefonumu bir çıkartırsam listemde kimler var kimleeerrr... Ne olmuş ki sizlerle yıllarımı paylaşmışsam, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemişse, herşeyin ilikni sizlerle yaptım da ne oldu, sevinçlerimi, hüzünlerimi paylaştım da ne oldu? Şimdi ne onalrdan bir eser kaldı, ne de sizden... Beraber ağlamışız ne çıkar? İlk aşkımı ona anlatmışım ee nolmuş, nikah şahidim olmuş! Çok normal!!! Şimdi bir ben varım b

Bambaşka bir dünya

Fransaya gidip, bir gece kulubünde etrafa bakınıp, ağzım açık kalsın istiyorum :):)