Hikaye

Masmavi bir gökyüzünün ortasından geçen rengarenk gökkuşağının ortasında, kocaman beyaz bir converse duruyormuş. Tekini kaybeden bu converse günler boyunca gökyüzünde dolaşmış, güneş ışıkları ile dans etmiş, uçmuş uçmuş durmuş. Günleri aslında keyifli, kendi kendine uydurduğu oyunlarla vakit geçiyormuş. Ama içinde yeri bir türlü dolmayan bir boşluk varmış. Ve Gökyüzü prensesinin dediklerine göre eşini bulamazsa bu boşluk sonsuza kadar dolmayacakmış. Çaresiz ve yalnız dolaşmaya devam etmiş. Yeryüzüne inse belki bulacakmış ama hep korkmuş, bir türlü o cesareti
bulamamış içinde...Özellikle gece olduğunda bu korkusu kat kat artarmış. Güneş de gidince yapayalnız
kalırmış, ay her zaman çok uzakmış ona...


Günlerden birgün bir buluttan diğer buluta atlarken birden kendini gökyüzünden aşağıya düşerken bulmuş. Hızlıca yere düşerken o kadar korkmuş ki gözlerini sımsıkı kapamış ve kendini çaresizce boşluğa bırakıvermiş. Yer düştüğünde gözlerini yemyeşil ve yumuşacık bir yerde açmış... Çimenlikmiş burası...
Sonra yeryüzünü keşfetmeye karar vermiş. Oradan oraya koşmaya başlamış, top oynamış, denize girmiş, salıncağa binmiş, yeni yeni converselerle arkadaş olmuş... Korkularının ne kadar yersiz olduğunu anlayınca yeryüzünü gerçekten çok sevmiş...
Bir gece parkta uyurken gökyüzü perisi girmiş rüyasına...
"Sevgili beyaz converse, artık eşini bulman lazım, yarın sabah uyandığına karşına çıkan sarışın küçük
kızı takip et, o seni doğru yola götürecek"
Sabah olmuş, uyanmış rüyasını hatırlamış ve hemen beklemeye koyulmuş. Az bir vakit sonra karşısına
sarışın, sevimli küçük bir kız çocuğu çıkmış. Başlamış onu takip etmeye... Kız kocaman kapısı olan büyük mü büyük bir eve, yok yok bir malikaneye, o da değil, bir şatoya girmiş sanki... Kocaman bahçesi, koacaman pencereleri olan bu ev küçük kızın yaşadığı yermiş. Gizlice içeri girmiş... Merdivenlerden yukarı çıkıp kızın girdiği odaya girmiş... Bu oda yüzlerce ayakkabının olduğu bir giyinme dolabıymış. Ayakkabılarını çıkartıp fırlatan kız odadan çıkmış... Yüzlerce ayakkabı ile yalnız kalan beyaz converse ne yapacağını bilemeden hayretler içinde karşısındaki manzaraya bakakalmış. Hayatında ilk defa bu kadar çok ayakkabıyı bir arada görmüş çünkü... Rengarenk, desen desen, model model... Bir insanın neden bu akdar çok ayakkabısı olduğuna o küçük aklı yetmemiş... Birde perinin sözleri gelmiş aklına..Ve eşinin bu oda da olacağına karar vermiş:

"Hey, beyaz converse, hey, benim diğer eşin" Sessizlik, hiç ses yokmuş... Beklemiş, beklemiş.. Sonra derinlerde bir fısıltı duymuş:
"Burdayım, biraz arkalarda, sıkıştım" Sesin geldiği yöne doğru ilerlemiş. Gittikçe sese yaklaşıyor ve heyecanlanıyormuş. Beyaz bir bağcık görmüş. Üstüne ayakkabıların binmiş oldğu eşine yardım etmiş ve onu kurtarmış... Biribirlerine kavuşmular, artık çok mutlularmış...
Şimdi sıra gökyüzüne geri dönmekteymiş... Çaresiz küçük kızın odaya gireceği anı beklemeye başlamışlar.O gece ilk defa yanyana durarak uyumuşlar.

Sabahın ilk saatlerinde kapıyı açan kızla göz göze gelmişler.
"Anne bugün beyaz converslerimi giycem!"Tamam, Mariyine, istediğini giy"

Neeee, olamaz, bizim beyaz coversleri ayağına geçiren kız hızla koşarak aşağıya inmeye başlamış. İlk
defa bir insan tarafından giyilen converseler hem çok korkuyor hem de kızın ağırlığı altında
eziliyorlarmış...Mariyine durmadan koşuyor ve zıplıyormuş. Çünkü o gün tenis dersi varmış. Günler
birbirini kovalamış.. Kız nerdeyse bütün yaz beyaz converselerini giymiş. Bizimkiler de bir daha
gökyüzünü anca rüyalarında görmüşler...
Çünkü zaten herşey başından beri rüyaymış...Bu rüyayı gören de zaten beyaz converse değilmiş. Mariyine adındaki sarışın küçük kızmış:)



Comments

Nilay said…
kafayı yemişim

Popular posts from this blog

333333333333333333!!!!

4444444444444