Mayıs Sıkıntısı*
O günü kendisine ayırmaya karar verdi genç kız, uyanırken güneşli mayıs sabahında... Her zamanki telaşlardan uzak, koşturmasız, bu şehre ilk defa gelen bir yabancı gibi...
Deniz kenarında martılarla birlikte güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra kendini gerçekten iyi hissediyordu. Deniz kokusunu her çekişte derin derin, içinde sanki yeni umutlar filizlendi.
Bütün gün gezecek, bu şehri yeniden keşfedecek, hiç tanımadığı birine gülümseyecek, çantasındaki gofreti küçük çocuğa verecek, vapurla gezip, trenle eve dönecekti. Küçük iyilikler birleşip kocaman bir mutluluğu kalbine taşıyacak, hayatın ne kadar da yaşamaya değer olduğunu bir kez daha anlayacaktı.
Çoktandır görmek istediği bir filme gidecek, çıkınca da kocaman tavuklu bir sandviçi midesine indirecekti afiyetle. Daha önce hiç görmediği bir bahçe çıkacaktı karşısına, dar bir sokakta yürürken, bitmeyen bir sohbete dalıcaktı o tonton kahve sahibiyle çayını yudumlarken. Herşeyin fotoğrafını çekmek isteyecekti birden, minik serçenin, yerdeki kırıntıları taşıyan karıncanın, çınar ağacının, sevimli yavru kedinin, ayakları çıplak kız çocuğunun, camdan bakan yaşlı teyzenin, eski bir Türk filminden fırlamış at arabasının, otobüs durağında gazete okuyan adamın...
Evden çıkabilseydi yapacaktı bütün bunları, parıldayan güneşe yüzünü çevirebilseydi görebilecekti bütün renkleri... Olmadı, olamadı... Bahar mevsiminin en güzelini, Mayısı yaşıyordu oysaki bütün şehir... Renkler, sesler, kokular öyle tazeydi öyle parlaktı ki... Mayıs sıkıntısı çekerken bütün benliği, yakıştıramadı kendini bu güzelliğe bir türlü...
Uzaktan ortak olmak istedi bu sevince,güzelliğe. Kalktı gitti bu yazıyı yazdı, sonra da bir an önce bitmesi için dua etti Mayıs sıkıntısının...
*Nuri Bilge Ceylan'a saygılarla...
Comments