Posts

Showing posts from 2013

Minstagram

Image
En çok çevremdeki insanlar bana gösteriyor ne kadar yapmacık hayatlar yaşadığımızı. Tatile gittiğimizi bile bütün sosyal mecralarda ilan edip harikasın tatlım, yalanları yapmacıklık değil de nedir? Hangimiz gerçekten içimizden geldiği için birşey paylaşıyoruz, nedir bu göstermelik hayatlar. Hayır, 3 dakika sonra unutuluyor gidiyor zaten neyin peşindeyiz anlamıyorum ki...Yemek yerken, içki içerken, denize atlarken çekilecek o fotoğraflar, kuralımız bu! Kimse kusura bakmasın ama yalanlar üzerine yaşıyoruz, kendimize yalanlar, sadece gerçekten düşündüklerimizi söylesek sanırım kimsecikler kalmaz etrafmızda... Halbuki instagramda minstangramda ne kadar da mutlu herkes, kimse grip olmuyor, kronik yorgunluk yok, kimse kavga etmiyor, herkes birbirine çok aşık. Kazara birinin fotoğraflarına bakmaya başlamayayım, bütün hayatı hakkında fikir sahibi olabiliyorum, hayatım boyunca tek kelime etmediğim ve muhtemelen etmeyeceğim birilerinin evlilik yıldönümlerini biliyorum mesela, ya da çocuğunun d

K.

Birçok şeyin bu kadar anlamsız olduğunu hissetmeyeli uzuuun zaman olmuştu, ergenlik çağı bunalımlarımı andırıyor biraz. Dinamikler değişti sadece, eskiden okul çok anlamsızdı benim için, şimdi de iş mesela. Kendi içime bakabildiğim nadir zamanlarda binbir türlü pislik olduğunu gördüm. Hesapta ben "iyi" bir insandım. Kibir, kıskançlık, inat, öfke, yalan, gurur, ihanet, dedikodu... O kadar o kadar sarmalamışlar ki beni meğersem nefes alamıyormuşum, alır gibi yapıyormuşum. Alay ettiğiniz o yoga varya neleri ortaya çıkarıyor bir bilseniz aklınız durur. Aslında korkuyoruz bunlara bakmaktan, görmekten, benlik imajımıza bir zarar gelir diye ödümüz kopuyor. Mesela ben ne kibirli bir insanmışım hey hat! Sanki bilmem hangi okullarda okumuşum da ya da atalarım bilmem kimin soyundan geliyormuş gibi kibirlenmekten öteye gidememiş,kimseleri beğenememişim. Sonra bu kibirimi inceliğimde altından ne çıktı bilin bakalım! Hayvan gibi kıskançlık, hem de nasıl kıskanmak, kıskandığım insanlara bo

S.

Seneye 2014, sonra 2015 falan... Ne acayip 2014 ne demek, nasıl yani? Benim yaşıma neler oluyor böyle, durmadan ilerleyior, depar almış gibi, koşturuyor nereye gittiğini bilmeden... Bilmiyorum işte, bir yerlerimi yırtsam da bilmiyorum, iç sesini dinlemek çok kolaymış gibi, onu dinle bulursun diyorlar, zihinden ne haber, onun sesinden başka bir ses duyabiliryor muyum ben.. Sürekli felaket senaryoları yazarken o ben onu seyrediyorum, kah hastalık, kah savaşlar, kah dünyanın sonu...Herşey olması gerektiği gibi değil mi, ama öyle olmuyor işte, bendeki zihin bütün olan bitene karşı sessiz kalamıyor, nedense sessiz kalan hep iç sesimmiş gibi geliyor. Ya da kim konuşuyor belli değil, karman çormanım. Şartlanmışlıklarım ve inanışlarımla beraber akıp giden hayatı seyrediyorum sanki, akamıyorum onunla, çünkü beni öyle  bir sarıp sarmalamışlar ki kıpırdayamıyorum. Soğuk su içersem boğazım şişer çünkü... Ben kuaföre saçımı boyatmaya giderken, önünde geçtiğim camiide sela okunuyor, insanlar sa
"Bir çiçeğin görevi – dharma’sı – çiçek açmak ve kokusunu etrafa yaymaktır. Doğadaki pek çok şey görevini sorunsuz bir biçimde yerine getirirken, insan zihni oynadığı oyunlarla, kişinin hangi dharma’yı izleyeceği yönünde karar vermesini ister. Bu bölümde anlatılmak istendiği gibi, kişinin doğal karakteri, o kişinin muhasebeci olmasını gerektiriyorsa, başka nedenlerden ötürü doktor ya da avukat olmaya çalışması intihar etmeye çalışmakla aynı kapıya çıkacaktır." devamı...  “Tanrı tarafından idare edilen bir makineden başka bir şey olmadığınıza kani olduktan sonra ne isterseniz onu yapabilirsiniz.”. İşimiz ne kolay aslında! Harika bir site yapmışlar, hayat kitabı gibi, herşeyi özetlemişler, teşekkürler:

Yavaşlamışım

Son olarak çalışmaya çalıştığım ajansta bana söylenen bu oldu:"Çok yavaşsın". Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.  Yıllar yılı hep çok hızlı, çok  aceleci olduğum söylendi bana, iş yerinde verilen bir işi bazen o kadar kısa bir sürede yapardım ki insanlar hayret ederdi! Ama artık bana yavaşsın diyorlar. Ben de hayatı artık yavaş yaşamak istiyorum, sindire sindire, sakin sakin, ne acelemiz var ki! Ama iş hayatı buna müsaade etmiyor, dünyayı kurtarıyoruz, ya da kanamalı bir hastayı ameliyata yetiştiriyoruz çünkü! Satış, daha çok satış için web sitesi yapıyoruz, daha çok tüketim, daha çok para! Dünya böyle bir yer değil arkadaşlar haberiniz olsun! Bana göre iş hayatı, ev hayatı, bilmem ne hayatı yok, bir tane hayat var, o da hepimiz yaşadığı bu hayat. Kimse benden beklemesin artık "hızlı" olmayı, ben biraz yavaşlayabilmek için tam 30 yıl bekledim! 3 yıldır bir yere bağlı olarak çalışamıyorum, yapamıyorum, beni ister yerin, ister beğenin ama elimden gelen ancak bu.

Geçmiş olsun

İstanbul'a 3.Havaalanı yapılmasını önlemek için change.org sitesinde başlatılan bir kampanya sadece 21 imza almış ve kampanya şu an kapalı. İnanabiliyor musunuz sadece 21 imza! Bugün de ihale sonuçlanmış, yani geleceğimizi ipotek altına aldılar geçmiş olsun! Yani, Terkos gölü çevresinde yapılacak olan bu beton yığını yüzünden kirlilik artacak, canlı yaşamı yok olacak, 657 bin ağaç zaruri olarak kesilecek. Google'a yazarsanız 3.havaalanı diye, yazılanları okuyup, kendi hür iradenizle karar verebilirsiniz! Siz Justin Bieber'le ilgili haberleri okuyup, küçük kızlarla dalga geçin durun. O küçük kızların geleceği hiçbirimizin umrumda değil zaten öyle değil mi? Çalıştığım ofisin karşında  bir Otomobil Plazası var, oradan böyle alkış sesleri gelip duruyor gün içinde. Meğerse satış temsilcileri araba sattıkça hep beraber alkış tutuyorlarmış! Soluduğumuz havaya bir kat daha zehir karışacak, küfürler içerisinde saaatlerimizi geçirdiğimiz trafik keşmekeşine bir yeni araç daha

Mış

Yaklaşık 10 yaşımdan beri bir cevap arıyorum.  Her bir arayış, hep bir umut. Kimisi diyor ki arama onu, içinde zaten, bunu anlamak, sindirmek çok kolaymış gibi... Kimisi diyor ki fazla düşünme akışına bırak, sanki akıntıda boğulmazmışım gibi... Kimisi de diyor ki iyi düşün iyi olsun, sanki benim elimdeymiş gibi birşeyleri "iyileştirmek". Sanki iyi ya da kötü varmış gibi... Sonsuz sessizlik gibi, yaşıyormuş gibi, yokmuş gibi, mutluymuş gibi...
Benim babam çok tutumludur, dışarıda yemek yemez, en uygun fiyatlı marketleri arar bulur, kıyafete para harcamaz, boşuna ışık yakmaz, aklınıza gelebilecek her türlü tasarruf yöntemlerini uygular. Yaşım daha gençken, bir ev geçindirmenin ne denli zor olabileceğini bilmeden çoğunlukla kızardım ona. Tabii artık ben de tıpkı onun gibi davranıyorum! Aslında hepimizin öyle olması gerek, toparlanıp kendimize gelmemiz gerek. İstanbul'a 3.havaalanı yapılması planlıyor ve hayata geçerse ekosistem fena halde etkilenip zaten bozulan dengeler tamamen yok olacakmış. Bilmem kaç tane ağaç kesilip, bir sürü gölcük ve göletler de zarar görecekmiş. İnsanlardaki bu para hırsının sonu yok ve yaşamı tamamen yok edene kadar da gelmeyecek. Kendi kendini imha eden bir mekanizma gibi adeta. Bu sadece bir örnek tabii, İstanbul ve diğer şehirlerin başlarına gelmeyen kalmadı, bari toptan ateşe verelim de kurtulalım hepimiz, bir kere de bitsin! Babamın bir evi var Tekirdağ yakınlarında, İstanbula 2-3 saat m

Zihin

5 aydır yoğun olarak yoga yapıyorum, öncesi de var tabii, ama arada ayrılıklar olmuştu. Bedenimde daha önce hiç yaşamadığım bazı değişiklikler olmaya başladı. Doktorlardan biri vücudumun temizlenmeye başladığını söyledi. Uzun yıllar sigara içtim ve hiç düzenli olarak spor da yapmadım. Kadın doğum doktorum da ayda 2 kere yumurtladığımı ama bunun bir sebebi olmadığını söyledi. Enteresan.... Sürekli burnum akıyor, öksüyorum ve hapşıyorum. Ama bütün bunlara rağmen fazlasıyla enerjiğim. Yoga hocalarımdan biri de bedenimin değişikliğe tepki verdiğini sabırlı olmam gerektiğini söyledi. İlk 1 sene böyle geçebilirmiş. Nasıl bir etkisi var gerisi siz düşünün artık. Zihnimle ilgili olan değişikliğe ise hiç girmek istemiyorum. Zira kaybolmuş gibiyim biraz, dolana dolana ilerliyorum, bir takım haller hiç bitmiyor.Kendimi bildim bileli spiritüel yaşama karşı ilgim sonsuz olmuştur. Birşey hissetmeden yapamam, haz almam lazım. Bu dinle de ilgili olabilir, günlük yaşam aktiviteleri olabilir. İş haya

Yoga Halleri

Blog tutmak ciddi bir iştir, düzen ister, emek ister, zaman ister hatta yürek ister. Samimi bir yazı yazmak için kendinle yüzleşmeyi göze almak şart. Utanmadan, sıkılmadan, kaçmadan, korkmadan... Benim yaptığım gibi değil yani. Yazdığım herhangi birşeyi hiç bir zaman beğenmediğim için çoğu zaman yazmak için kudursam da elim klavyeye gidemez durumda. Bu da benim hallerimden biri. Kafamin içinde mi, yoksa bedenimin başka yerinde mi olduğunu henüz tam kestiremediğim bir sesle konuşmakla geçiyor günlerim. O soruyor ben cevap veriyorum, ya da veremiyorum. O bir yandan sürekli eleştiriyor herkesi ve herşeyi. Yoga yaptığım stüdyoda dersi beklerken başlıyoruz yine. Şuna bak, ona bak, ne giymiş, bu kız da ne salak, şu da herkesle arkadaş, bu da kendini bir şey sanıyor, burada gerçekten yoga yapmaya gelen yok, millet ortam peşinde, öffff sıkıldım, ne işim burda, yapamıyorum zaten pozları, kaç zaman oldu hala kaslarım ağrıyor, meditasyonda sıkılıyorum, gözlerimi açmak istiyorum, midem bulanıyor

Hoş.

Telefonunu bilmem kaç kere aramama rağmen açmıyorsan, başına birşey geldiğini düşünmem çok mu aptalca? Peki ya senin her defasında "uyuya kalmışım" ya da "gördüm ama unuttum aramayı" demen çok mu akıllıca? Ben bunları düşünmenin üzerimde bir külfet olduğuna karar verdim, duygularımı bastırmaktan vazgeçiyorum. Sonucu da ne olursa kabulumdur. Adam gibi karşıma geçip gerçekten ne istediğini söyleyen bir tane insan yok. Yarım ağızlı merhabaları ve  zoraki gülümsemelerin ne kadar aptalca olduğunu anlayamacak kadar salak olduğumuzu mu sanıyorlar acaba? Tavsiyem siz de duygularınızı bastırmayın, siktir git diyebilirsiniz mesela yüzüme yüzüme. Hoş olabilir.