Yoga Halleri

Blog tutmak ciddi bir iştir, düzen ister, emek ister, zaman ister hatta yürek ister. Samimi bir yazı yazmak için kendinle yüzleşmeyi göze almak şart. Utanmadan, sıkılmadan, kaçmadan, korkmadan... Benim yaptığım gibi değil yani. Yazdığım herhangi birşeyi hiç bir zaman beğenmediğim için çoğu zaman yazmak için kudursam da elim klavyeye gidemez durumda. Bu da benim hallerimden biri.

Kafamin içinde mi, yoksa bedenimin başka yerinde mi olduğunu henüz tam kestiremediğim bir sesle konuşmakla geçiyor günlerim. O soruyor ben cevap veriyorum, ya da veremiyorum. O bir yandan sürekli eleştiriyor herkesi ve herşeyi. Yoga yaptığım stüdyoda dersi beklerken başlıyoruz yine. Şuna bak, ona bak, ne giymiş, bu kız da ne salak, şu da herkesle arkadaş, bu da kendini bir şey sanıyor, burada gerçekten yoga yapmaya gelen yok, millet ortam peşinde, öffff sıkıldım, ne işim burda, yapamıyorum zaten pozları, kaç zaman oldu hala kaslarım ağrıyor, meditasyonda sıkılıyorum, gözlerimi açmak istiyorum, midem bulanıyor... Ben bunlarla uğraşırken diğerleri çooook farklı hisler içinde olduğunu söyleylince, hepten deliriyorum, kıskanıyorum, özeniyorum, küsüyorum. Hem çok sevmek, hem nefret etmek gibi, hislerimi tanımlamak zorunda olmadığımı söylüyorlar, beceremiyorum, durduramıyorum, sonra durduramadığım için kendime kızıyorum, sonra da kızdığım için yine kendime kızıyorum, ohh yesss... Ne o yoga yapıyorum....

Çalışmayı bu aralar tamamen bıraktığım için günlerim temizlik ve yoga yaparak geçiyor. Göz yaşlarımla içimi temizleyeme çalışırken, toz bezimle de evi temizliyorum. Ha bir de elime ne geçerse okuyorum, öyle böyle değil ve nedense elime hep çok çok acayip şeyler geçiyor. Okuduğum bazı cümleler gecelerce uykumu kaçırırken günlerce uykusuz geziyorum. Hayatı, dünyayı anlamaktan vazgeçtim, benim derdim kendimi anlayabilmek, tanıyabilmek, sevebilmek. İşe gitmediğim için akşamları üzerime düşen suçluluk duygusunun altında ezilirken daha dayanaklı olabilmek, öfkemi dizginleyemediğim anların sonundaki vicdan azabımı hafifletebilmek, güzel bir iş başardığımda götümün kalkmasını durdurmak, dedikodunun en ateşli yerinde susabilmek, orda burda bebekler ölüyor bu nasıl dünya diye isyan ederken bir kez daha düşünebilmek, şekerli yiyeceklerden ve biradan kaçmaya çalışırken onlarla donatılmış bir sofrada oturmaktan vazgeçmek, geçmişin hüzünlü karelerinden kaçmak ve daha neler neler...

"Hahh işte bu!" diyebileceğim bir an gelir mi bilemiyorum, ama bu yolda olmak her şeye rağmen hayatımın en güzel ve özel dönemi. Ne aradığımı bilmiyorum, birşey araman gerek mi onu da bilmiyorum, his peşinde koşmamam gerektiğini söylüyor hocam ama nasıl olacak onu da bilmiyorum. O yüzden şimdi yine kitaplarıma dönüyorum, belki yine bir cümle yakalarım diye.

İyi geceler.

Comments

Popular posts from this blog

Götüm başım ağrıyor kimi zaman

Post it!

MP3'ümün içindekiler!!!