Adrasan'ın ardından...


Sessizlik, alabildiğine sessizlik...

Yazılacak pek bir şey yok aslında şimdi onun ardından... Zihinlerde kalan en güzel görüntüler eşliğinde
hayal kurmakla yetineceğim, tam olarak kestiremediğim bir zaman için...Siz de buyrun kurun:

Not: Arzuşa ithafen :)

Altın bir deniz düşünün sadece, duru mu duru, mavi mi mavi... Sonra da altın kumları, çakıl taşlarını
getirin aklınıza... Hafif bir de rüzgarı unutmayın teninizi okşayan... Sıcacık güneşin ışıkları
ısıtırken içinizi, siz de bir taraftan yudumlayın içkinizi... Evden o kadar uzaksınız ki ürpertir belki
bu his sizi... Ama o kadar güvenli ki burası, dünyada kalan son insan olasanız da kormayın!Çünkü
arkanızda koca bir deniz, önünüzde de sımsıcak bir gelecek var. Geleceğinizi aydınlatan güneş var.
Güneş; gelecek, güneş; gelecek güzel günler...


Huzur alabildiğine huzur...


Yumuşacık, bir yavru kediyi okşamak gibi... Dünyanın derdini, tasasını unutturan bir yandan da
içindeki sevgiyi coşturan, yaşama sevinci veren bir his Adrasan'da olmak. Sessizliğe kapılınca insan
zamandan kopuyor, geçmişten kopuyor, anın keyfini çıkarırken geleceğe de gülümsüyor. Canını sıkan şeyler o kadar saçma o kadar anlamsız geliyor ki bir an kendine gülüyorsun, sonra da huzurun pırıltılarında kendinin farkına varıyorsun. Kendin; herşey, kendin; seninle beraber...


Umut alabildiğine umut...


Dönüş saati yaklaşmasın diye dua etmeye başlıyorsun, ah bir yolu olsa da zaman dursa ya... Durmuyor, bir anda kendini yine yollarda buluyorsun... Ama için öyle hafif, öyle hafif ki, kuşlar gibi özgür artık için...Sen de öylesin aslında.... Özgürsün, güçlüsün ama herşeyden önemlisi umutlusun. Umut; hayatın, umut; sensin!


Comments

Popular posts from this blog

333333333333333333!!!!

4444444444444