Posts

Showing posts from 2011

Nerede o eski yılbaşıları hemşirem??

Eskileri o kadar çok özlüyorum ki kendimi orta yaşını devirmiş bir hanım teyze gibi hissediyorum, sanırım böyle oluyor insan 30 oldukça, biraz yorgun, biraz olgun, biraz bilge, biraz daha sessiz. Özlemlerimi eski şarkıları dinleyerek gideriyorum, bıkmadan, usanmadan aynı şarkıları, tekrar tekrar. Sonra bir bakıyorum ki yine sene sonu gelmiş, artık ben de o kadar sıradan biri oldum ki, gelecek olan yeni yıl için tek dediğim "Amannn ne olacak işte, bir yaş daha yaşlanıyoruz" oluyor. Sonra da istediği kadar sıradan olsun yeni yıldan tek dileğim "Sağlık" oluyor, çünkü biliyorum ki ancak sağlıklı olunca diğerleri geliyor, bu kadar basit!Minik kızım için sağlıklı ve güzel günler, ona iyi bir gelecek hazırlamak için çırpınan bize de... Eee belki birazcık şans bi de!  Benim için değişmeyen tek şey oldum olası sürdürdüğüm geleneğim olan yılbaşı gecesi birşey yapmamak olacak. Sanırım sadece 1 kere  olmuştu bundan 12 sene önce, hatırlar mısınız mileniuma girmiştik, vay be

Boğazlar ve kıyı şeridi

En son Eylul 15 de boğaz enfeksiyonu geçirmişim, bugün 16 Aralık yine aynı şeyleri yaşadım, bakalım buraya yazacam oldukça, eğer 6 yı geçerse ameliyat olcam hiç istemesem de, iğrenç anestezi.

Çamaşır Suyu

Biliçaltımı temizleyecek bir çamaşır suyu markası bilen var mı? Şöyle kafama bir dikiyim miss gibi tertemiz olsun bütün düşüncelerim, gecenin bir yarıları beni panik atak krizlerine sokan kabuslardan kurtulayım. Yolda, ofiste,televizyonda bilmem nerde ne görsem, ne duysam, ne beklesem, neyi kimi özlesem mutasyon değştirerek hopp rüyama düşüyorlar. Benim gibi bir kedi sever dün yolda kara bir kedi gördü, hani çocukluğumuzdan itibaren kara kedinin uğursuzluğa inandırılarak büyüdük ya bir takım denyolar tarafından, rüyamda o kara kedi olmuş kara bir vampir kedi ve koluma yapışmış kanımı emiyordu.Kendimi o kadar kasmışım ki açılmak için gecenin 3 ünde yoga yapmaya çalıştım. Kendi kızımın bilinç altının tertemiz olması için çok dikkatli oluyorum, biliyorum ki benim kafamdaki şeylerin büyük bir kısmı çocukluktaki travmalarım yüzünden oldu (köpek , karafatma, ve söyleyemeyeceğim birşey). Ve onlardan kurtulamıyorum, 30 yaşında oldum üstüne yenilerine ekledim yoluma devam ediyorum, bu arada b

İçimdekiler domino taşları gibi, yıkılıp duruyor.

Haber okumasam, televizyona bakmasam, insanları görmesem, kafam önde hızlı hızlı yürüsem... Mal gibi, öküz gibi yaşasam. Yiyip yiyip dursam, geğirsem hayvan gibi... Soran olursa" o ne bee" desem, bir boktan haberim olmasa, dünya daha yaşanır hale gelir mi? Berbat günleri arka arkaya yaşayan benim yalnız ve denyo ülkem beni o kadar sıkııyor o kadar midemi bulandıyor ki bazen siktir olup gitmek istiyorum buralardan. Uzaklarda yaşadığımızın hayalini kuruyorum çoğu zaman. Acaba içimde sızlayıp duran o şey sesisini keser mi? Geceleri yatağa uzandığım an başlayan felaket senaryolarım biter mi, hazırladığım deprem çantasının nerede olduğunu unutur muyum,bir kız çocuğuna tecavüz edenlerin suçsuz bulunmasını unutabilir miyim, her türlü insaniyetsizliği yapabilen ve bunu hoş gören insanların kara gölgelerinden kaçabilir miyim, içimdeki bütün domino taşlarını yıkan  "başımızdakiler"den uzak durabilir miyim gidince?

3 bira ve ben.

Grooveshark'da falan radyon dinlerken saçma sapan onlarca şarkıdan sonra çatt diye biri çıkar,  seni beyninden vurur. Dredg benim için öyle bir gruptur. Onların bazı şarkılarını dinlerken birsürü şey gelir aklıma, eskilere karşı koyamadığım bir özlem belirir. Gerçi baktığında çok yaşlı bir grup değil ama eski dediğim geçtiğimiz bir 10 yıllık dönemi kapsıyor. Benim eskilerim oluyor herşey 30 yaşıma bir kala... Kalktık, gittik konsere, Maslağın buz gibi havası yine, korkunç Maslak. Neyseki içince ve kalabalıktan ısınıyor insan. Yaş ortalaması fena değil, arada bebeler vardı ama olsun. Ön grup da iyi, hatta çok iyi. Gren. Esas adamlar çıkınca ortam yıkılır sandım, ama oldukça sessiz bir karşılama oldu, şaşırdım. Solistin sesi çıkmıyordu hiç, ona daha çok şaşırdım, hatta arada ses düzeninde öyle garip şeyler oldu ki, br yükseldi bir alçadı, birbirimize bakakaldık insanlarla. Sonuçta konser bitmeden metroda bulduk kendimizi, ilginç. Toplamda o gece 3 bira içtim, ama s

Yaz boyunca giydiğim o hırka.

Ortaokul'un ilk yılında boyband çılgınlığına kaptırmıştım kendimi, iğrenç pop şarkıları dinleyip en bebek yüzlüsüne de aşıktım,  ortaikiye geçtiğim yaz regli oldum, bir haller oldu bana, babamın aldığı yabancı kasetlere geri döndüm ama onlar da pek sarmıyordu artık farklı birşeyler istiyordum ama ne bilmiyorum, ortaokul deli gibi ders çalışmakla geçti lise için ama nedense İstanbulun en boktan lisesine gittim, iyiki de gitmişim diyorum çünkü o bunalım gerçek müziği keşfetmemi sağladı, bazı müzisyenler ve gruplar için değermiş diyebiliyorum şimdi. Ben Metallica'nın One'ıyla başladım bu işlere evet dün gibi hatırlıyorum, abimin sınıfındaki o gitar çalan uzun saçlı çocuk ve kısa paçalı konversli saçını sarıya boyatmış arkadaşının önünden günde 10 defa geçerdim üzerimde Metallica t-shirtyle de beni farketsinler, arkadaş olalım, müzik dinleyelim beraber diye... Ama yüzüme bile bakmazlardı, ya da boka bakarmış gibi bakarlardı. Yıllar sonra biri bana aşık oldu ben de onu terkeder

Bana dokanmayın

Şimdi gidicem, bütün nursuzluğumla. O kadar kırılganım ki şu an umarım tramwayda ağlamaya başlamam neden ayakta kaldım diye. Yaşam enerjimin yerine gelmesi için kızıma sarılmam lazım!

Ebeminkini gördüm

Sadece 3 saat içinde öyle birşeyler oldu ki uyandığımda, hem üşüyor, hem terliyor hem de boğazımda birinin yumruğu varmış da o yüzden yutkunamıyormuşum ya da boğazımı parçalamışlar ben uyurken koparmışlar bademciklerimi yerine çakıl taşları koymuşlar ve ben her tükürüğümü yutmaya çalıştığımda o taşlar tekrar tekrar yaralıyor, parçalıyor boğazımı. Cehennmemi başka dünyalarda aramayın, 3 saatllik mesafede de olabilir bazen. Gecenin 4 ünde kapının önünde bağrışan sarhoşları dinlerken çektiğim acılardan dolayı ne kadar onların yerinde olmak istediğimi bir ben bilirim. Vasiyetimi bile yazmayı düşündüğüm ateş nöbetlerimden birini de sanırım unutmam kolay olamayacak. 4 günden 4 kilo verdiren mucize diyetimin detaylarını isteyene özel olarak verebilirim. Hergeçen sene hastalıkları daha zor atlatan bünyemin derdini gerçekten merak eder oldum. Benimle beraber 4 kişinin hayatı- artık kaç günde iyileşeceksem- berbat oluyor. Artık en çok buna üzülüyorum. Ben acıyı çekerim bir şekilde, katlanabi

Bark!! (Park)

Image

Keşke bir poşet koysaydık Hayati yaa!

Boşver anne, pislensin, kirlensin, tadını çıkarsın!!

Anlamsız bir çaba.

50 metrekarecik bir yaşama alanı için insanlar yıllarca emek sarfediyor, çoluğundan çocuğundan ayrı, nefret ede ede el kapısında çalışarak... Depremlerin ortasında olmasına rağen 40 senelik binalara inanılmaz fiyatlar biçiyorlar. Ben vazgeçmiştim ne güzel, silmiştim kafamdan. Sinsi bir kurt gibi içimizi kemiren bu konuya ne güzel kalınca bir sünger çekmiştik, ama ne oldu bilmiyorum, sadece artık almamız gerektiğini biliyorum. Yarın öbür gün buralardan siktir olup gidersek, bir gelir kaynağımız olsun diye sadece belki de. Kimlerin ve nasıl bu fiyatlarını belirlediğini bilmiyorum, bu kadar haksız kazancın nerelere gittiğini, kimlerin kursağından nasıl gönül rahatlığı ile geçtiğini aklım almıyor. Biliyorum defalarca kez yazıldı,çizildi, herkes küfürünü etti, içini döktü, çözülmedi hiçbirşey, düzelmedi, bağrış çağrış... İyi yönlerini ben de biliyorum, hergün şükrediyorum, dua ediyorum... Ama bu durumdan nasıl sağsalim çıkacağız onu kestiremiyorum, çünkü ben para biriktiremiyorum, anladın m

Home Sweet Home paspası alır mısınız bana?

Köşedeyse, aydınlıksa o daire lükstür. Eğer kombisi varsa ulltra lükstür, yenibinanın bodrum katıysa fiyat 250 bine çıkar, tramwaya, otobüse 3 dakikalık mesafedeyse 500 bin, eğer denizi ucundan görüyorsa 458 bin, 3+1 ise 600 bin..... (biraz abarttım tabii) Ev almak şu hayatta en son istediğim şeydi, kıçı kırık Fındıkzade oldu sana adeta bir Nişantaşı, Teşvikiye... 40 yıllık binalara yüzbinlerce lira vermek hiç akıl karı değil, onun yerine bir yazlığımız olsa daha makbule geçerdi. Ama büyüklerimiz hemen atlar "Sizin çocuğunuz var, artık ev almanız lazım" Siz paradan haber verin hocam?? Velhasıl kelam ev arıyoruz, kelepir, kupon, okazyon ne olursa!

!

Ölün diyor bu ülke, geberin! Borç içinde canınız çıksın, çocuklarının ölsün, siz de kalp krizi geçirin, bir yerlerinize felç gelsin, bok çukurlarında yüzün!!! İnsanını, bebeğini, çocuğunu acımadan yok eden bü ülkeden nefret ediyorum, sıkışıp kaldığım 2 semt arasında gidip gelirken, at gözlüğümle hiç bir tarafı, hiç bir kimseyi görmüyorum. Ne parasını, ne kariyerini, ne lüksünü hiç bir bokunu istemediğim gibi, sadece masum insanları rahat bıraksın istiyorum. Rahat!

Asmalımescit için benim de birkaç lafım var arkadaşım!

Şimdi artistlik sırası bende. 82 kuşağının bir temsilcisi olarak ve doğma-büyüme-çocukluk-gençlik-şimdilerde yetişkinlik- İstanbul'lu olarak, neredeyse 15 yaşından beri Beyoğlu'nda bulunmuşumdur. O şimdilerde bilinçsizce savunduğunuz Asmalımescitlerde, Nevizadelerde, Tünellerde tinercilerle beraber fink atartık zamanında, gece 11'den sonra bazı sokaklar o kadar ıssız olurdu ki, koşa koşa geçerdik korkudan, kaldırımlarda oturup şarap içerdik, şarkı söylerdik, yuvarlanırdık yerlerde. Azcık sarhoş olunca korku falan kalmazdı tabii... Minik minik kafeler vardı, Asmalımescit'de, orada çalışan garsonlara aşık olurduk. Şimdi metrekaresi 1000 Liradan başlayan o dükkanların önünde oturur, hayat niye böyle lan diye dertlenirdik. Yok rakıymış,  yok mezeymiş, yok topuklu ayakkabılı ablalarmış, yok plazadaki ofisinden fırlayıp oralarda göbeğini hoplatan abilermiş, yok kalın çerçeveli gözlüğünü takıp kendini tasarımcı sanan kızlarmış, yok bilmem neymiş, hiç bilmezdik... Diyorum ya bi

Bu saatten sonra enstrüman çalamayacağıma göre...

Image
"Müziğe ilgim çok küçük yaşlarda başladı. 3 yaşında falan annemin saç fırçasını mikrofon gibi kullanıp ayna karşısında hem şarkılar söyler, hem de dans ederdim. Hatta böyle hafta sonları falan bütün aile toplanır ben de onlara konserler verirdim. ihiihihihi..." Demedim tabii hiçbir zaman. Küçüklüğüme dair müzikle ilgili en belirgin anım, annem mutfakta yemek yaparken Türk Sanat müziği, Zeki Müren, Muazzez Abacı falan söylememdi. Bütün apartman alkışlamıştı bir keresinde artık nasıl bağırdıysam... Beni bir gün biri -apartmana gelen misafirlerin arasında gazinocular kralı varsa- keşfeder diye her akşam şarkı söylemeye başlamıştım. Ta ki annem yeter artık diyene kadar. Bir de babamın Topkapı'dan aldığı Michael Jackson ve Madonna kasetleri vardı tabii, bildiğin kaset ahhh ne güzeldi onlar,  o zamanların pop şarkıcıları işte Vanilia Ice'lar falan, Allah ne verdiyse...Güzeldi abimle dinler dans ederdik, ta ki dedem camiden gelene kadar... Sonra büyüdük müyüdük, ortaok

Ne bakıyosun?

"Bana okulun yerini sordu, ben de dedim şurdan gitçen falan diye, sonra bu geçerken bana çarptı, bir de söylendi, baktı tip tip, ben de ne bakıyon dayı dedim, sonra geldi koydu bir tane...." Onlar birbirlerine yumruk attıkça benim midem bulandı, kusmak istedim yüzlerine yüzlerine... Genç olan yaşlı olanı yumruklarken aslında onu değil, ortaokulda "senden bir bok olmaz" diyen matematik hocasını, gece alkollu geldi diye kendisine küfreden babasını, üniversiteyi birincilikle bitiren amcasının oğlunu, hergün hakaretlerine maruz kaldığını usta başını, geçen gün yol vermeyen o üstü açık  BMW'nin sürücüsünü yumrukluyordu... Tam olarak bilemiyorum ama sanırım Körfez Savaşı'nın patlak verdiği yıllardı, ben de ilkokula başlamıştım, erkekler askere alınacak gibi birşeyler duymuştum, babam da askere gidecek diye gizli gizli ağlamıştım... Sonra kendi kendime "Eğer gerçekten babam askere giderse ben de gizlice onunla giderim ve savaş meydanında DURUN! diye bağırı

Aksaray üst geçitin altındaki adam.

Orda işte, her sabahki gibi yine orda.. Dönmüş arkasını insanlara, arabalara, koca bir şehre... Dönmüş arkasını dünyaya, uyumaya çalışıyor. Uyutmuyorlar oysa, korna çalıyorlar, bağırıyorlar, dövüyorlar, tecavüz ediyorlar... Birazdan pes edecek ,  kalkacak yattığı pis ve rahatsız yerden, kara poşetinin içinden çıkaracak ucuz şarabını, şanslıysa bir de sigarasını... Çıkaracak o kara poşetinden bütün kadersizliğini, hiçliğini... Biz de işe gitmeye devam edeceğiz, hiç birşey olmamış gibi!

Doğa'yla başbaşa olmak istemeyi anlıyorum fakat....

Image
Güneşi çok sevmem, kışın parlayanını tercih ederim, yaz sıcaklalarından hiç hazetmem, midem bulanır, terlerim, halsiz düşerim, yemek yiyeyem, içki içemem vs... O yüzden orman tatillerini tercih ederim, yani ağaçlar altında bir yerlerde kalıyım, sabah bir sincapla göz göze geliyim vay efendim baykuşlar ötsün bütün gece, bayılırım, gece vakti orman yürüyüşü yapmaktan hem çok korkar hem de çok severim... Çalı çırğı toplamak, çimenlerde yuvarlanmak, ormanının sesini dinlemek...Akşama kadar o krem senin bu krem benim heryerimi yağlıyım, güneşin alnında yatıyım malak gibi, ay yazarken bile fenalaştım! Zaten doğanın bir parçası olan insanın, herşeyi yakıp sonra bir ağaç görebilmek  için kilometrelerce yol gitmesi hiç akıl kari değil ama çok geç kaldık biliyorum. Ayrcıa pyhscodelic kafalar yaşayanların güneyde bir dağın yamacına gidip,  orada dans ve pis pis kıyafetler eşliğinde yerlerde sürünmeleri bana kusura bakmayın ama çok saçma geliyor. Gerçekten o giydikleri kıyafetler benim midemi bu

Çoklu kişilik bölünmesi yaşamaktayım.

Bir bakmışım bebek poposunu öpen bir anne olmuşum, bir bakmışım klavye başında iş kadını, hoooppp derken evlat olmuşum annemin dizinde, akşama da eş olmuşum evimde. Bazen gerçekten ne olduğumu şaşırıyorum, ben şimdi hangisini yapacaktım????

Tatil fotoğraflarımı paylaşabilecek kadar medeni cesaretim olsaydı keşke....

Dayanamıyorum, ne sıcağa ne güneşe... Bulutlu İstanbulum benim, seni bazen çok seviyorum. Uzaklaşmanın adı bile güzelken, nereye gidersem gideyim, aklımdakilerden uzaklaşamadığımı yine bol bol tecrübe ettiğim bir tatildi...

Çocuklu hayat üzerine birkaç cümlem olabilir.

Cumartesi günleri mutlaka gezmem gerekir, sabahın köründe kalkar giyinir, birileriyle buluşmasam bile, kendimle başbaşa mutlaka sokaklarda dolaşarım. Tabii artık yalnız değilim, Hayal'le birlikte arşınlıyoruz yolları. Cumartesi günü Taksime gitmek gibi bir delilik yaptık her zaman olduğu gibi ve Tünel'den meydana oradan da Beşiktaşa kadar kucağımda taşıdım. Çünkü hanımefendi arabasında oturmayı  tercih etmedi, koyduğum an çığlık çığlık, göz yaşları içinde bana yalvarır gibi bakarak kucak istedi.. Çaresiz taşıdım, şu an hala belim ağrıyor.Eve geldik koyun koyuna uyuduk mis kokusuyla... Sonra pazar, sabah 7 buçukta kalkış! E iyi artık cumartesi geceleri de erken yatıyoruz zaten sorun değil! Kahvaltı bilmem ne saat 11 olmadan uykusu başına vurdu tabii Hayal'in, anne-baba ve çocuk saat 2 ye kadar uyuduk. Döne döne, sarıla sarıla... Sonra da evde duramayız, batıyor bişiler. Yeşillik, çimen neredeyse biz de orada, köpekler, kediler ve bebekler, yeşil, müzik... Tek eksik yemek!
Image
Foto: http://justrixt.blogspot.com/

Ben hiç

Image
Ben hiç yurt dışı na çıkmadım.  Ben hiç uçağa binmedim.Ben hiç Citys Nişantaşına gitmedim.Ben hiç Bodrum a gitmedim. Sevmiyorum.Ben hiç yalan söylemedim demedim.Ben bazen hiç özleme dim . Ben hiç kimsesiz çocuklara yardım edemedim.Ben hiç karanlık tan korkmadım.Ben hiç sushi yemedim.Ben hiç Mad Man izlemedim.Ben hiç yalnız kalmadım.Benim  hiç çok para m olmadı.Ben hiç unutma dım .Ben hiç kırmak istemedim.Ben hiç tek başıma tatil e gitmedim.Ben hiç sır tutamam.Ben hiç zorla iş yapamam.Ben hiç okey oynamadım.Ben hiç solaryuma girmedim.Ben bazen hiç kimseyi çekemem.Ben bazen hiç olmak istedim.   Foto:http://justrixt.blogspot.com/

Canım ülkem

Ben siyasetten hiç anlamam, gerçekten cumhurbaşkanı kim diye sorsalar durur bir düşünürüm, magazin programlarındaki aptal güzeller gibi (burada kendime de güzel diyorum saçma oldu) saçmalayabilirim. Ama zor da olsa doğru cevabı verebilirim, sadece birçok insan gibi genel geçer şeyleri bilirim, way efendim kaç yılda bir seçim oluyor, muhalefet bilmem ne gerçekten so boring. Benim canım ülkemin kaderi yine belli oldu, kafam basmadığı için yorum da yapamıyorum. Sadece kendi yaşadıklarımdan ve deneyimlerinden yola çıkarak bazı şeyleri anlayabiliyorum. Artık bir çocuğum olduğu için kendimden ziyade onun geleceği için uğraşıyorum, şartların iyi olması için, özgür büyüyebilmesi için... Ne kabarmış bir milletçilik duygum vardır, ne de nefretim. Milli maçlarda hiç duygulanmam, Eurovision'u umursamam, sanatla ilgili 40 yılda bir güzel birşey olursa sevinirim, sokak çocuklarını görünce ağlarım. Boğazı ben de beğenirim, ama ona karşı balık yiyelim diye bugüne kadar hiç tutturmadım, Kara

Kendimi yakaladım, kaçarken kendimi

Makyaj yapmayı hayatımdan çıkardığımdan beri ne kadar da rahatım, ne kadar da... Ayağımda son teknoloji ile üretilmiş supersonic sandaletlerimle, ayacıklarım terlemeden, küçük parmağım şişmeden ve de yara bantı kullanmadan kilometrelerce yürüyebilirmişim gibi geliyor, ver elini Avrupa! Babetlerin kokuşmuşluğu, kurtuldum senden! Şimdi pamuk gibi ayaklarım var. Meğer beni sıkan ne çok şey varmış, ne çok ayrıntı, resmen boğuluyormuşum, şimdi kıyıya  varmak ne güzel! Evet belki bu kıyının ardındakileri bilmiyorum henüz, ama dedim ya kıyıya vardım artık boğulma tehlikesi yok! Şimdi ben gittim artık,  ekmek çantasından bozma bez çantamla  yollardayım yine, kalbimde büyük bir sevgi, aklımda parlak bir fikirle.Ona göre!

Kalbimdeki Huzur

Bir masalın içindeydim. Hem de 8-9 yaşlarında bir çocuğun masalı... Sarı saçlı, beyaz elbiseli işte bildiğin bir iyilik meleği gelmiş yanıma. Bana bu gece için ne dileceğimi soruyordu. Sadece bir hakkım var tabii. Ben de düşünüyorum düşünüyorum o an aklıma hiçbirşey gelmiyor, ev, araba, çok para....Hiçbiri, hiç bir dileğim yok, son anda neredeyse peri gitmek üzereyken, kalbim için huzur diyiveriyorum, "Bana, benim kalbime huzur ver sadece, başka birşey istemem"...
“Sevdiği tarafından yeni terk edilmiş, işinden mutsuz, muhalifliğini bir yere kanalize edemeyen otuz yaşlarında bir kravatlı adamın akşam meyhanede körkütük olana kadar içip karanlık sokaklarda evinin yolunu bulmaya çalışmasını konu olan bir kısa filmin müzikleri […] Sıfırdan başlamanın kudreti ve aşağılık hissi Leithauser’in sesinde yan yana karşılıklarını bulurken, albümün kapanışı olan isim parçasında ev yoluna varılıyor, kravat bir tarafa atılıyor, dipsiz rüyalara uyunuyor.” (Roll, Mart 2004) Bu satırları yazdığımda 22 yaşındaydım, ne ciddi bir terk edilmişlik tecrübe etmiştim, ne işimden mutsuzdum, ne de kendime muhalif diyebilecek kadar bilinçliydim. Ama aylar ve yıllar beni körkütük olana kadar içip Çukurcuma gece körlerinde kendini eve atmaya çalışan biri yaptı otuzlu yaşlarıma merdiven dayadığım şu günlerde. Dramatize etmeyeyim, gülmelerim ağlamalarımdan daha çok ama bu The Walkmen’in seneler önce beni benden daha iyi tanıdığı gerçeğini değiştirmiyor . demiş uzun yıllardır tak

Hayalimdeki iş yeri

İlk önce fazla soru sormayan iş arkadaşlarının olduğu bir ofis olmalı. Neden evli ve çocuklu  olduğum konusunu irdelemeyen, tarzımdan dolayı hiç anneye benzemediğim gibi saçmalıklarla kafamı şişeren insanların olmadığı.... Levent-4.Levent- Maslak güzergahında olmayan. Taksim, Kabataş, Fındıklı, Karaköy, Beşiktaş, Sirkeci kabulumdur. Ofiste fazla takılmayan patron ya da patronlar. (geriliyorum onların varlığından nedense) Dışarıda yemek yeme seçebeği tabi ki, hava almam şart. Mümkünse Türkçe müzik dinlenmemesi, özellikle yüksek sesle.. Sabahları günaydın demememe aldırış etmeyen insanlar. Ve akşam 5 de paydos, sabah 6 da bile gelirim, yeterki akşam erken çıkıyım, dışarıda da bir hayat olduğunu bilen bir iş yeri... Çok mu şey istiyorum, hiçççç sanmıyorummm!!!

Patates soyarken web sitesi güncellemek

Bir yandan patates soyuyorum, diğer yandan hiç bilmediğim bir arayüzden site güncellemesi  yapmaya çalışıyorum. Öte yandan da birilerine mail yazıyorum. Akabinde çocuk ağlamaya başlıyor,karnı aç muhtemelen, ya da bilgisayara saldırmak istiyor. Sonra kendimi dışarı atıyorum marketten alınacaklar var:süt, bez, meyve, ıslak mendil... Mosmor gözaltlarımla yollardayım...Akşam saat 10 bilemedin 10 buçuk bayılmışım, sabah 6 buçuk da nöbet başlıyor çünkü... "Anne mama"... Dışarıdaki hayat nasıl hiç bilmiyorum, bu gençler neler yapıyor son zamanlarda bihaberim... Salı günleri Öyle bir geçer zaman ki yi izlemek büyük eğlencem... Birileri göçüp gidiyor bu dünyadan sonra, ben büyükçe, çoluk çocuğa karıştıkça akrabalar gidiyor bir bir, nedense arka arkaya yaşanıyor, cenaze evlerinde alıyorum soluğu, aklım hala soymam gereken patateslerde... 5 liralık t-shitler alıyorum sonra cuma pazarından, kıçımda da siyah bir tayt bu yazı çıkarırım diye düşünüyorum hiç masrafsız, ne güzel! Şimdi be
Yazamıyorum, yazmadığım zaman kendimi kötü hissediyorum fekat yazdığım zaman da garip bişiler oluyor. Yazılanları okuyanlardan çekiniyorum sanki... Eskiden en rahat olduğum yerde kıcıma bişiler batıyormuş gibi geliyor. Siz yazdığınız zaman rahatlıyor musunuz hala? Minik bir not: Ben bazılarını donumda sallarım. Minik diğer bir not: İnsanın hayatı bir maille değişebiliyor. Minik son bir not: Benim 15 aylık bir kızım var.

Sıradan olmak bazen canımı çok sıkıyor, bununla nasıl başedeceğimi bilemiyorum.

Halbuse kendimi koyversem, televizyon seyredek ve yemek yaparak gerçekten mutlu olsam... Herkesin beğendiğini beğensem, alışveriş merkezi gezerken gerçekten eğlenebilsem... Şu andakinden daha huzurlu olurdum belki de... Mal gibi olsam, aptalin teki olsam, belki de en büyük aptal benim şu an bunları yazıyor oldumgum için... Affedin.

...

Bazı arkadaşlarımı artık hiç aramıyorum, itiraf ediyorum içimden gelmiyor:( Böyle diye diye etrafımda kimse kalmadı biliyorum... Ama gerçekten yapıcak bişi yok, bebek bütün dünyamı ele geçirmiş durumda. Zamanın nasıl geçtiğini anlamak pek de mümkün değil. Özellikle beraber yaptığımız o uzun öğlen uykuları o kadar tatlı ki...

30 / 1

30 yaşında olmama 1 sene kaldı arkadaşlar... Hala kimse inanmak istemese de bu böyle. İnanmıyorummmmm ne kadar küçük gösteriyorsun palavralarınız artık sökmeyecek maalesef...

Sürtüük

Birden çok hoşuma gitti bu kelime, ben de eskiden çok sürtüktüm, ordan oraya gezerdim, kıçımın üstüne oturmazdım, şimdi ise evden çıkmak ne de zor geliyor. Offf korktuğumda buydu zaten...