Çocuklu hayat üzerine birkaç cümlem olabilir.

Cumartesi günleri mutlaka gezmem gerekir, sabahın köründe kalkar giyinir, birileriyle buluşmasam bile, kendimle başbaşa mutlaka sokaklarda dolaşarım. Tabii artık yalnız değilim, Hayal'le birlikte arşınlıyoruz yolları. Cumartesi günü Taksime gitmek gibi bir delilik yaptık her zaman olduğu gibi ve Tünel'den meydana oradan da Beşiktaşa kadar kucağımda taşıdım. Çünkü hanımefendi arabasında oturmayı  tercih etmedi, koyduğum an çığlık çığlık, göz yaşları içinde bana yalvarır gibi bakarak kucak istedi.. Çaresiz taşıdım, şu an hala belim ağrıyor.Eve geldik koyun koyuna uyuduk mis kokusuyla...

Sonra pazar, sabah 7 buçukta kalkış! E iyi artık cumartesi geceleri de erken yatıyoruz zaten sorun değil! Kahvaltı bilmem ne saat 11 olmadan uykusu başına vurdu tabii Hayal'in, anne-baba ve çocuk saat 2 ye kadar uyuduk. Döne döne, sarıla sarıla... Sonra da evde duramayız, batıyor bişiler. Yeşillik, çimen neredeyse biz de orada, köpekler, kediler ve bebekler, yeşil, müzik... Tek eksik yemek! Ben gün içinde öyle kolay kolay doymam. Çünkü öğülerimin sayısı çok ama yediğim miktar hep azdır. Nedense Santral İstanbul'un içinde aç kaldım! Saçma sapan böyle büfe gibi birşeyler vardı, ilgilenen, bakan yok, sinirlendim. Tamirane'ye de milyorlar vermek istedim..Ve ben aç kaldığımda gerçekten çekilmez biri oluyorum, dokunsanız ağlarım, sakın yan bakmayın döverim o derece!


Şimdi ben neden yazdım bunları aslı konuya geliyim, "banane senin aile gezmenden" diyenler olabilir. Haklısınız, size ne!

Böyle zengin aileler vardır, ama bu zengin aileler aynı zamanda entellektüel,oldukça kültürlü, araştırmacı, tasarımcı hatta sanatçı, bilemedin yönetici, belki de şirket sahibi olabilirler. Giydiklerinden, çocuklarının kıyafetlerinden, kadınların saçlarından, markası üzerinde yazmayan ama kaliteli olduğu her halinden belli olan kıyafetlerinden, bebek arabalarından, onların gerçekten zengin ve daha önemlisi akıllı olduklarını anlayabilirsiniz. Doğru parçaları bir araya getirmek herkesin harcı değildir. Hatta bunların çocukları böyle çayda çimende yalın ayak gezer, üstleri inceciktir, yaramazlık da yapmazlar kendi kendilerine takılırlar, anne baba da keyfine bakar.

Diğer yanda da ortahalli diyebileceğimiz bir aile, çocukları ile birlikte farklı bir tablo çizer. Anne ve baba çocuğunun peşinde dolanır, aman kızım aman yawrum, bu çocukların üzerlerinde genelde bir hırka ya da yelek mutlaka vardır, terler üşütür mazallah diye, tabii bir de şapka!! Annesi sürekli elinde bir kaşıkla çocuğun peşinde gezer, yok yoğurttu yok meyveydi. Çocuk da sıkılır ve hep kaçmaya çalşıyır, ağlar, huysuzluk yapar. Anne ve babasının gerginliği aynen ona da geçmiştir. Kimse keyif alamadan bu gezi biter eve dönülür.

Biraz ilerde sahil şeridi başlar, duman altı olmuş mangalcılar yüzünden, etrafta ağlayan bebeler, pijamalı babalar, bağıran anneler, kafaya gümleyen toplar, çıt çıt çekirdek çıtlatmalar, demlenen çaylar, maylar bilmem neler, tam bir curcuna. Gerçekten o kadar duman altı olmuştur ki kimse kimseyi görmez. Kimse zaten çocuğuyla ilgilenmez, onlar bu duruma alışık, harala gürele bir pazar biter.

Örnekler çoğlatılabilir, alışveriş merkezi ailesi, boğazda kahvaltı ailesi, Belgrat ormanı tipi ailesi, Bebek parkı ailesi falan filan.....Hepsinin farklı disiplinleri, yöntemleri vardır.


Peki ya biz, minik Saraçoğlu ailesi?

Meraklısına not: Tatile bu pazar yani 26 Haziran'da gidiyoruz. Bakalım bu tatilde neler öğreneceğiz?

Comments

Popular posts from this blog

Götüm başım ağrıyor kimi zaman

Post it!

MP3'ümün içindekiler!!!