Posts

Showing posts from 2012

Yayın

Hayal 3 yaşını doldurmak üzere. Zaman çok hızlı geçiyor ama nasıl geçtiğini biliyorum. Bir insan yetiştirmeye çalışmak zor. Gerçekten çok zor. Onu çok seviyorum, sevmek de değil aslında, başka birşey, bambaşka, kendinden vazgeçmek sanki, kalbinin boşlukta atması gibi, içinin akıp gitmesi... Nilay 30 yaşını doldurmak üzere. Zaman çok hızlı geçiyor ama nasıl geçtiğini biliyorum. Bundan 10 yıl öncesine bakıyorum bir de şimdiye. Yıllarca çektiğim sancılı çalışma saaatlerimin hiç uğruna olduğunu yüzüme yüzüme vuruyor hayat. Ben bu hayatta gerçekten ne yapmak istediğini bulamamış basit bir insanım. Elimden geldiği kadar anne olmaya çalıışyorum ama bazen sanki onu da yüzüme gözüme bulaştıyorum. Tahammülsüzlüğüm canımı çok acıtıyor. Bazı geceler kafamı yastığa koyduğumda gelecek kaygısı yüzünden uykularım kaçıyor. Uykularım tutsa da kabuslarım başlıyor. Derin bir nefes alıyorum şimdi, kafam yerine gelsin diye. İşe yarıyor mu, bazen.... Sigara içmeyi bazen çok özlüyorum. Böyle zamanlarda hele

Malak gibi güneşleniyonuz mu?

Herkesin çılgınlar gibi tatil eğlediği şu günlerce çalışmak zorunda olan emekçi kardeşlerimi sevgiyle kucaklıyorum. Alaçatıdayım, Kaşdayım, ebenin hörekesindeyim diye durum güncellenmesi yapanları ise Allah'a havale ediyorum. Tok açın halinden anlamazı misali herkesin kendi işine bakmasını rica ediyorum ve sanıyorum saçmalamaya başlıyorum! İnsanoğlu çok garip. Arkasından birşeyler yazmam gerek bunlan ilgili biliyorum ama sadece o cümleyi yazmak istedim. Bir de bu aralar leş gibi olana kadar bira içmek istiyorum ama kendimi tutuyorum. Birşeye karar verip, bir yola girdiğinde, işler iyi gidiyor diye sevinip eşe dosta anlatmaya başladığında hooppp herşey tepetaklak oluyor, bunu çok pis anlıyorum artık. O yüzden çatlasanız da patlasanız da ağzımdaki baklayı çıkartmıyacağım kem gözlüler! Çok yoğunum, gerçekten bazen o kadar yoruluyorum ki, uykuya dalamıyorum bir türlü, rüyamda hep bir yerlerden düşüyormuş gibi, zıplamalar yaşıyorum. Bu aralar ağırlıklı olarak evden çalıştığım için

Çabalama.

İşyerindeki durumlar biraz karışıktı son zamanlarda. Dünyanın en iyi patronuyla mutlu mesut çalışırken hayatın getirdikleri yüzünden şirket yapısında bazı değişiklikler oldu. Aramıza farklı farklı vasıflarda, kendilerini deli ve çok sinirli olarak tanımlayan hanımlar katıldı. Onlar da patron. Olsun dedim, biz neler gördük, işimizi yapalım yeter. Kendi kendimi kandırmaya devam ettim, yıllardır yaptığım gibi. Bunun sebebine ister geçim kaynağı deyin, ister can sıkıntısı... Ev hayatının çekilmezliği de var tabii... Birşeyler üretmeden geçen günler insanın üzerinde nasıl bir baskı yaratır bunu çok iyi bilirim. O histen kurtulmanın tek yolu da çalışmak. Ama sanal bir dünya için çalışmaktan gerçekten çok sıkıldım, günün sonunda elle tutulur birşeyim olmadı hiç, web sitesiymiş, kıçımın kenarı. Şu an elimde kalan, bolca sırt ağrıları, süreki kaşınan ve yanan gözler, banka hesabım yine 0. Evdeyim bir süre, çalışmaya evden devam edeceğim. O dünyanın en iyi patronu, farketti yine kafamın ne kad

Anneler Günü

Her yıl Mayıs ayının 2.pazar günü olarak kutlanan Anneler Günü dünyada kaçıncı kez kutlanıyor bilmiyorum ama bu benim için 3. olacak. İlk sene kocamın beni hayretler içerisinde bırakan hediyesi "altın bilezik"ten sonra bir daha hediye istememeye yemin ettim, "hiç mi tanımadın beni nalakası var bilezik ve ben" demiştim, "ama  o beyaz altın" demişti... Neyse acemiliğine verdim diyelim:) Az önce bir yazı okudum, bir kadın anneliği, kalbinin dışarıda atması olarak tanımlamış.Hayatımda bir söze hiç bu kadar hissederek katılmamıştım.Dışarıda, avucumda, ağzımda, kanepenin üzerinde atması falan da denilebilir. Dünyada başınıza gelebilecek en güzel şey bana göre anne olmak. Her saniye olan onca manasız ve üzücü şeye rağmen, geleceğe umutla bakabilmek. Akşamları yorgunluktan gebersen de parkta koşturacak kadar enerjiye bir bakışla sahip olmak, biraz yemek yesin diye 1 saatte 4 çeşit yemek yapabilmek, geceleri ortanızda yatıyor diye sabahları bel ağrısından ağlayar

Bahar Sendromu

Bahar aylarında herkeste ve herşeyde bir yenilenme, silkelenme durumu başgösterir ya, bunu bu kadar sert, hayatım boyunca yaşamamıştım. Bekarken en fazla sevgili değiştirirdim. Şimdi utanmasam yaşadığım şehri değiştireceğim. Sanırım sadece baharla ilgili birşey değil, sorun nerde bilmiyorum. Tesellim benim gibi birçok insanın bunu yaşıyor olması, çevremde, hayatımda o kadar çok herşeyi bırakıp gitmek isteyen insan var ki, ne zaman bu hale geldiğimizi, getirildiğimizi hiç hatırlamıyorum. Yavaş yavaş, çaktırmadan, ince ince işlemişler sanki içimize. Tebrik ederim. Benim minik tatlı kızım doğayla içiçe olmayı o kadar çok seviyor ki, sanırsın bir sahil kasabasında dünyaya gözlerini açmış, Karaköy'den denize girmek istiyor, buz gibi havada yalınayak geziyor, kedileri mıncıklayıp, kocaman köpeklerin boynuna sarılıyor, çiçekleri okşuyor, çimenlerde yuvarlanıyor, hiç tanımadığı insanların elinden tutup dakikalarca yürüyebiliyor, kendi başına oyunlar oynuyor, şarkılar söylüyor... İşte

Yaz boyunca giydiğim o hırka Vol.2

Ortaokul'un ilk yılında boyband çılgınlığına kaptırmıştım kendimi, iğrenç pop şarkıları dinleyip en bebek yüzlüsüne de aşıktım,  ortaikiye geçtiğim yaz regli oldum, bir haller oldu bana, babamın aldığı yabancı kasetlere geri döndüm ama onlar da pek sarmıyordu artık farklı birşeyler istiyordum ama ne bilmiyorum, ortaokul deli gibi ders çalışmakla geçti lise için ama nedense İstanbulun en boktan lisesine gittim, iyiki de gitmişim diyorum çünkü o bunalım gerçek müziği keşfetmemi sağladı, bazı müzisyenler ve gruplar için değermiş diyebiliyorum şimdi. Ben Metallica'nın One'ıyla başladım bu işlere evet dün gibi hatırlıyorum, abimin sınıfındaki o gitar çalan uzun saçlı çocuk ve kısa paçalı konversli saçını sarıya boyatmış arkadaşının önünden günde 10 defa geçerdim üzerimde Metallica t-shirtyle de beni farketsinler, arkadaş olalım, müzik dinleyelim beraber diye... Ama yüzüme bile bakmazlardı, ya da boka bakarmış gibi bakarlardı. Yıllar sonra biri bana aşık oldu ben d

Biraz cesaret

Dolu dolu 30 yaşımı yaşadığım bu günlerde kurduğum en büyük hayal bir sahil kasabasında çocuğumu büyütüyor olduğum. Tozdan, kirden, işten, iş yerlerinden, insanlardan çok uzaklarda, denizin yakınında, ormanın önünde, kumsalın dibinde... Hiç batmayan yaz güneşlerinde sahillerde uzanmak, gece binbir tane yıldızın altında uyumak.... Yollarını arıyoruz şimdi buralardan gitmenin türlüce. Bizim kariyer hedeflerimiz yok çünkü, hiç bir zaman yetmeyen maaşları da istemiyoruz, ev sahibi olmak yaşam amacımız değil, arabımız bile yok, akşam güzel bir yemek yiyelim, sabah sağlıkla uyanalım tek derdimiz. Ne en güzel kıyafetleri giyip orda burda gezmek ne de herşey dahil otellerde 7 gece 8 gün tatil yapmak... Ne için çalışmak hem sonra, doğalgaz faturasını ödemek, hiç kullanmadığım ev telefonunun faturasını ödemek. Nerden baksan tutarsızlık. Tek ihtiyacımız olan şey cesaret aslında biliyorum. Yeni bir düzen kurabilmek için biraz cesaret. O da ben de var biliyorum,onda da var, doğru zaman gelince

Sessiz sedasız 30. yaşımı kutluyorum.

Ben Nilay Saraçoğlu, aslında eski bir Çakular'ım ama, kocamın soyadını daha çok sevdiğiminden (kabul edelim, Çakular ne demek abi ?) hemen benimsedim, bir marka adı gibi adeta... 1982 yılının 18 Şubat'ında bir perşembe sabahı bu dünyaya teşrif etmişim, bugün tam 30 sene oldu, duyanlar duymayanlara söylesin, Nilay tam 30 yaşında oluyor! Benim için yeni bir devir başlıyor. 20'li yaşlarım artık yok, bildiğin 30 yaşında oluyorum, birçoğunuz için yaşlanıyorum, kendi adıma henüz ne hissetmem gerektiğini kestiremiyorum. Başlarda biraz korkutmuştu bu fikir beni, ama yavaş yavaş alışıyorum. Her ne kadar çoğu zaman kendimi hala 19-20 yaşında hissetsem de nüfus kağıdım acı gerçekleri çat çat vuruyor yüzüme. Umarım sevgili metobolizmam 30 oldum diye havalanıp yavaşlayarak beni yarı yolda bırakmaz da bir teyzeye dönüşmem! 20'li yaşlarıma birsürü şey sığdırmışım şimdi geriye dönüp bakınca görüyorum. İyi kötü okumuşum, bir meslek sahibi olmuşum, değişik işlere girip çıkmışım, bir

Elalemin derdi beni gerdi.

Bir konuya açıklık getirmek istiyorum, çünkü nedense network' ümdeki bu insanların varlığı beni günden güne inanılmaz rahatsız ediyor! Çocuk yapmak bir tercihdir. İster yaparsınız ister yapmazsınız. Ama bu size orda burda fkir beyan etme hakkı vermez. Sebebini annenize sorun o size anlatır.  Hani dünya kötüye gidiyor ya hergeçen gün, böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorsunuz! Çocuklar hep ağlar ya ayak bağı olur size, özgürlüğünüz kısıtlanır, kariyeriniz yarım kalır, para kazanmazsınız, tatilere gidemezsiniz, mazallah özel hayatınız biter. Yazık olur size! Çünkü siz de ananınız karnından böyle 1.80 doğdunuz di mi? Hatta anneniz babanız da bu dünyaya sadece sizi doğurmak için geldi, kimse bebek olmadı, çocuk olmadı. Kedi besleyen, kedi seveni itakdir edersiniz. Ama bir arkadaşınız evlenip çocuk yapınca onu hayatınızdan bir güzel çıkartırsınız. Size tek bir şey söyleyeceğim ve bir daha bu konuyu hiç açmayacağım. Neler kaçırdığınızın farkında bile değilsiniz!  

Bebelere balon.

Image
Uzmanlara göre bebek anne rahmine düştüğü andan itibaren herşeyi hisssetmeye başlarmış. Ne kadar acayip değil mi? Acaba annem hamileyken ben neleri hissettim diye düşünmeye başladım. Kayıvalide, kayınpeder, geleni gideni, misafiri eksik olmayan bir ev, sobalı, merdaneli çamaşır makinalı, 2 çocuk, akşam yemeği, bez yıkama derdi ve daha neler neler... Annem bunlarla uğraşırken henuz 20-21 yaşında, bana hamile ve 2 yaşında da bir oğlu var. Varın siz düşünün benim neler hissedebilmiş olacağımı! Ya da annemin o zamanlar neler hissettiğini. Bazen babama bakışlarında o günlerin kadersizliğini ve hüznünü görebiliyorum...  Ya benim kızım ne durumdaydı ben hamileyken? En  büyük derdim mide bulantılarımdı. En fazla onun sıkıntısını yaşamışımdır. Hani şimdinin teyzeleri, ananeleri bizim çocuk büyütme yöntemlerimizi beğenmezler ya,"amannn bizim zamanımızda yoktu da ne oldu" falan derler, onlara verecek o kadar çok cevabım var ki aslında... O yüzden hissettiklerinize ve yaşadıklarını

Bugün tam 2 yıl oldu!

17 Ocak 2010 Pazar, saat sabah 5 suları. Karnımda inanılmaz bir sancıyla uyandım uykumdan. Annem salondaki  kanepede yatıyordu, rica etmiştim biz de kal ben iyi değilim diye. Yanına gittim, karnım çok ağrıyor dedim, ne biliyim daha önce hiç doğum sancısı çekmedim ki, dakikalar ilerledikçe sancılarım değişmeye ve artmaya başladı, nefesim kesilir gibi oluyordu. Annem bana meyve suyu getirmek için ayağa kalktı, şekerli bişiler içmek iyi gelirmiş güya... Bir yudum almamla çığlığı bastım, bütün içim bacaklarımın arasından süzülmeye başlamıştı çünkü suyum gelmişti! Titreyen bacaklarımla üstümü değiştirmeye çalışıyordum bir yandan da Rasime doktoru araması için bağırıyordum, saniyeler sonra taksideydik hastane yolunda. Deli gibi sancı çekerken sürekli ebe teyzeler gelip bana bakıyordu, nihayet doktorumu gördüm kapıda, sabahın köründe takım elbiselerle belirdi karşımda. Beni sakinleştirdi, ameliyat odasını hazırlatmaya gitti. Çünkü kızım o kadar aceleciydiki içerde kakasını bile yapmıştı, de

Hiç

Hiçbirşey yapmadan bütün gün oturabilirim gıkım bile çıkmadan. Hatta bir noktaya kilitlenip bakabilirim öye uzun uzun. Bu aralar böyle hissediyorum. Hepinizin facebook profilne bakıyorum tek tek, bir manyak gibi. Aslında üreten ve çalışkan bir insan olmayı çok seviyorum ama bazen kanım donuyor, içimdeki tembel garfield uyanıyor. Eski heyecanımı kabettim artık iyice sektöre karşı. Farklı şeyler yapmak çok istiyorum. Sıfır olan girişimci tarafım yüzünden de mal gibi kalıyorum. Birinin beni dürtmesini ya da elimden tutmasını istiyorum. Başarının artık tesadüf olmadığını biliyorum.Bizim cadde de küçük bir dükkan var, oraya manav mı açsam diye düşündüm ciddi ciddi! Bundan 10 sene önce birileri bana şu andaki "kariyer"durumumu söylese hiç şaşırmazdım, çünkü o zamalar da ne yapacağım hakkında hiç bir fikrim yoktu. Ne bir hedef ne bir gaye. En çok istediğim hafta sonu gelsin de Taksime gideyim içeyim unatayım olurdu, neyi unutacaksam artık! Birileri beni sarssaydı keşke, gerçekt