Bugün tam 2 yıl oldu!

17 Ocak 2010 Pazar, saat sabah 5 suları. Karnımda inanılmaz bir sancıyla uyandım uykumdan. Annem salondaki  kanepede yatıyordu, rica etmiştim biz de kal ben iyi değilim diye. Yanına gittim, karnım çok ağrıyor dedim, ne biliyim daha önce hiç doğum sancısı çekmedim ki, dakikalar ilerledikçe sancılarım değişmeye ve artmaya başladı, nefesim kesilir gibi oluyordu. Annem bana meyve suyu getirmek için ayağa kalktı, şekerli bişiler içmek iyi gelirmiş güya... Bir yudum almamla çığlığı bastım, bütün içim bacaklarımın arasından süzülmeye başlamıştı çünkü suyum gelmişti! Titreyen bacaklarımla üstümü değiştirmeye çalışıyordum bir yandan da Rasime doktoru araması için bağırıyordum, saniyeler sonra taksideydik hastane yolunda.

Deli gibi sancı çekerken sürekli ebe teyzeler gelip bana bakıyordu, nihayet doktorumu gördüm kapıda, sabahın köründe takım elbiselerle belirdi karşımda. Beni sakinleştirdi, ameliyat odasını hazırlatmaya gitti. Çünkü kızım o kadar aceleciydiki içerde kakasını bile yapmıştı, derhal sezeryanla doğması gerekiyordu, hiç pişman olmadım çünkü o sancıların daha da artıcağını düşünmek şu an bile tüylerimi ürpertiyor. 3 kişinin bacaklarınızdan tutup sizi ölümüne çektiğini düşünün onun gibi birşey..

Ameliyathane hiç soğuk değildi, içeri de müzik dans ede ede girdik odaya, anestezi uzmanı ile tanıştım, bana birşeyler sordu, anlattı, önce direndim bayılmamak için, sonrası tatlı bir uyku. 9'a doğru gözümü açtığımda ilk olarak çoraplarımı gördüm, ayağımda daha önce hiç görmediğim bir takım çorap vardı. İlginç dedim kendi kendime. 8-9 kere saati sordum, en sonunda kızım geldi aklıma, hatırladım, ağalamaya başladım, kısa bir süre sonra minicik bir ağız mememe yapışmış karnını doyurmaya çalışıyordu. O an hissettiklerimi anlatacak doğru cümleyi 2.senenin sonunda hala bulabilmiş değilim.

Hastane süresi zordu, oldukça. Sezeryan ağrısı, emzirme çalışmaları, benim bazı sağlık sorunlarım falan derken, Salı günü nihayet evimize çıktık. Sonrası zaten, meme, kaka, süt, gaz, uykusuzluk, heyecan, gözyaşı, sevinç, panik halinde geçiverdi. 6.ayda işe başlamam gerekti, bok varmış gibi, şu andaki aklım olsa asla başlamazdım, 2 yaşına gelinceye kadar beklerdim. Dünyanın en zor şeyi o bebeği bırakıp işe gitmek! Hatta doğum sancısı çekmekten bile zor! 3.gün üzüntüden ateşlendim zaten, ağlamaktan. Ancak 4 ay dayanabildim, hele bir de mesaisi bol bir yerse, daha da zor, çok zor.Kaçın derim. Sonradan pişman olmamak adına...

Hayal doğduktan sonra hayatımız asla eskisi gibi olmadı, çünkü çok daha güzel ve anlamlı oldu. Bolluk, bereket, huzur ve aşk. Mis kokusunu her içimize çektiğimizde aslında dünyaya geliş amacımızı daha net anladık. Ona duyduğumuz sevgi o kadar içimizi ısıttı ki gözyaşlarımız süzüldü yanaklarımıza. Her ağladığında derdini anlayamıyoruz diye kızdık birbirimize. Az kilo alınca üzüldük, boyu uzamışsa sevinç çığlıkları attık.

Herşeye mantıklı bir açıklama getirebilirim ama insan vücüdundaki bir parçanın hayat bulmasına getiremem.

Onun parlayan gözlerindeki ışık yolumu aydınlatıyor şimdi, ona sarılınca hissettiğim sevgi de ayakta kalmamın yegane sebebi.

Bugün tam 2 yıl oldu, ben 2 yıldır ne yerdeyim ne gökdeyim, aşık olunca hissedilen o sersemlik gibi Leyla gibiyim. Hayatım artık hiçbir zaman eskisi gibi olamayacak evet, daha güzel ve daha anlamlı olacak, her geçen gün, her geçen sene...

Seni seviyorum canım kızım. İyi ki doğdun!






Comments

Popular posts from this blog

333333333333333333!!!!

4444444444444