PİKNİK!


Bundan yaklaşık 3 ay önceydi… İstanbul’un öbür ucu diye tabir ettiğimiz “uçlarından” birinde, şehrin en gürültülü, en tozlu, en karışık zamanının içindeydim. Birden telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara… Açtım merakla. Telefonun diğer ucundaki kişinin ne dediğini çok zor duyuyordum araba kornaları yüzünden. Hiçbir şey anlamama rağmen çaresiz ne derse evet demek zorundaymışım gibi hissettim. Ama telefonu kapattığımda içim hiç rahat değildi, aklımdaki kocaman soru işareti beni oldukça rahatsız ediyordu.

Akşam oldu, şehir sakinleşti, ben de sakinleştim… Derhal telefonumu aldım elime ve beni arayan o gizemli numarayı buldum… Hemen aradım ve karşımdaki o sese, bir önceki telefon görüşmemizden hiç ama hiç bir şey anlamadığımı, bunda benim hiçbir kabahatim olmadığını, etraftaki gürültüden dolayı böyle bir talihsizlik yaşadığımı, normalde her şeyi bir kerede anlayabilen birisi olduğumu açıklama isteğimi sonuna kadar bastırarak dile getirdim. Bu ruh beni epey bir zorlamıştı ne yalan söyleyeyim! En sonunda anlaştık. Project House’tan aradığını ve beni iş görüşmesini beklediklerini gerçekten bir kere de anlamıştım! Şaşkınlık, heyecan, sevinç, merak, telaş gibi bir sürü duygu kaplayıverdi bütün benliğimi… 3 gün sonraya bir randevu ayarladık.

Büyük gün geldi çattı… En cici tavrımı takınıp, düştüm yollara… Sevdiğim, bildiğim bir muhitte olduğu için hemen buluverdim şirketi, hatta ayaklarım götürdü beni! İçeri girdiğimde beni güler yüzler karşıladı. Görüşmenin yapılacağı odaya girdim ve beklemeye koyuldum. O an kafamdan binlerce düşünce geçiyordu, buranın olmak istediğim yer olabilir mi acaba diye işaretler aramaya başladım. Ben işin metafizik boyutundayken bir anda kendimi tanımadığım 2 kişiye kendimden bahsederken buldum. Ama bu sefer diğerlerinden farklı bir şeyler vardı, farkındaydım. Ağzımdan çıkan sözcükler söylenmeye benim tarafımdan değil, kendileri karar veriyordu adeta… Bir solukta geçmişti görüşme ve hemen kendimi bir otobüsün cam kenarına attım da bir an önce hayal kurmaya geçiyim istedim… Acaba tekrar ararlar mı sorusunun cevabından çok, işin ilk günü ne giyeceğimi düşünmeye başlamıştım tipik bir kadın olarak!

Aradan yaklaşık 3 hafta geçti ama ne arayan vardı ne de soran… Umudu kestiğim bir anda o çok istediğim numara belirdi telefonun ekranında. Arayan onlardı, sevgilisinden telefon bekleyen bir kız gibi sevinmiştim… Hoplaya zıplaya kendimi caddelere falan vurmuştum bütün sevincimle. 2. görüşme ve ardından yine bekleme süreci… Ve o beklenen cümle: Pazartesi seni bekliyoruz! Yuppiii! Uzun zamandır bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum.
İş bulmanın sevinci, çalışmayı gerçekten çok istediğim bir yere kabul edilme mertebesine ulaşmanın sevinciyle birleşince deliler gibi çığlık atmak istediğimi dahası attığımı nasıl unuturum ki?!

Şimdi aradan 2 ay geçti. Zaman her zaman bu kadar çabuk mu geçerdi? Aslında zaman hep aynı hızda ama bizim hızımız sanırım hep aynı değil. Ama ben zamandan çok daha hızlı olmak ve bu 2 ayı katlayarak arttırmak istiyorum! Çünkü biliyorum ki olmam gereken yerdeyim ve daha yapacak çok şeyim, gösterecek çok numaram, dahası tanıtmam gereken kocaman bir NİLAY var. Umarım her şey yolunda gider de kimse bu fırsatı kaçırmaz! J


Afrika sıcaklarının adeta üzerimizden bir tır gibi geçtiği, pestilimizi çıkarttığı günleri nihayet atlattık. Her ne kadar yeni bir sıcak hava dalgasının önümüzdeki günlerde tekrar bizi çıldırtmak üzere yolda olduğu söylense de bakmayın siz şehir efsanesi bunlar! 30 Haziran günü açık hava, bol gıdanın en güzelini olduğu bir yerde keyifli saatler geçirdik sevgili patronlarım ve çalışma arkadaşlarımla. Bak bak… İşe başlamış da, 2 ay olmuş da, pikniklere gidermişJ Bütün şımarıklığım ve şebekliğimle iş başındaydım. Bundan pek bir şikayet eden olmadı neysekiJ Negatif enerjimizi, orada bırakarak mutlu mesut döndük evlere en kısa zaman görüşmek üzere dileklerimizle… Öyle yaa şurada pazartesiye ne kaldı! Bana katlanan herkese çek teşekkürler!

Comments

Popular posts from this blog

Götüm başım ağrıyor kimi zaman

Post it!

MP3'ümün içindekiler!!!