Tatil güncesi

Tam olarak ne ile karışılaşacağımızı bilmeden çıktık yola... Kafamda sadece bilinmez bir yolculuğun meraklı bekleyişi, içimde tatlı bir heyecan ve ellerimde de bavullarım vardı...
Anlamsız koşuşturmanın içinden sıyrılacağımızın düşüncesi ve bizi bekleyen keyifli saatler sabırsızlığımı arttırıyordu.


Sabah saatlerinde vardık Ayvalığa, bizi mis gibi bir deniz kokusu ve buz gibi bir hava karşıladı, sıcacık otel odasına girip 1-2 saat kestirince yol yorgunluğu falan kalmadı...

İlk gün....
Cunda Adası'nın deniz kokan sokaklarında dolaşarak, gerçek bir kahvede dünyanın 2. en güzel Türk kahvesini yudumladık(1.si Beyoğlu Manda Batmaz'da)Yağmur bizimleydi o gün, ıslatmasına izin verdik, uzun zamandır yağmurda ıslanmanın keyfini unutmuştuk...Şeytan Sofrası'nın eşsiz manzarasını izlemeye doyamadık. Sanki elimizi uzatsak dokunacakmışız gibi hissettiğimiz adacıklara bakarak dilek tuttuk. Umudumuz bir kat daha arttı bu güzellik karşısında...



2.gün
Sabahın ilk saatlerinde uyanmak hiç bu kadar kolay olmamıştı! Hem de öyle saatlerce uyumadan.. Dinç bedenlerle düştük yollara, zira yolumuz uzundu...Yaklaşık 2 saatlik bir yolucuğun ardından Geyikli'ğe vardık. Hedef Bozcaada...Feribota bindik, kısa bir yolculuğun ardından vardık adaya...Ada yalnızdı, kıştı çünkü... Ayazma'ya doğru ilerlemeye başladık. Deniz öyle güzeldi ki, kendimi suya atmamak için zor tuttum.Yaz için hemen planlar yapıldı: Haziran'da ordayız...



3.gün
Çok uzun zamandır sebebini bilmediğim bir şekilde, Kazdağları diye yanıp tutuştuğum günlerin hatırına jeep safariye katılmaya karar verdik. En kalın kazaklar, en sıcak tutan çoraplar giyildi, macera başladı. Dağların içine girdikçe hava berraklaşıyor, doğanın koynuna doğru bir yolculuk hem keyiflendiriyor hem de heyecanladırıyordu. Peşi sıra ağaçlar, insan eli değmemiş kayalar biz tırmandıkça eşlik ettiler jeepimize. Yükseğe çıktıkça artan oksijenden başımız ağrımaya, ağırdıkça güzelleşmeye, güzelleştikçe yaşadığımızı hissetmeye başladık. Enerjimiz doruğa ulaştı, doğa ananın serin nefesi ruhumuzu okşadı. Küçük bir kulübeden başka insana dair hiç birşeyin bulunmadığı o yerde yücelik duygusunun esiri olan bizler, yaşadığımız bu dünya için bir kez daha şükrettik ona zarar verdiğimiz için bin kez daha utandık. Görüntü git gide berraklaşırken boşluğa bırakalım dedik kendimizi, bilinmeyene ama en güvenilir yere... Hayat bekle diye fısıldadı rüzgarın eşliğinde, y"apacak daha çok işiniz var, sizlerin çocukları son umudumuz olacak" dedi... Gözlerimizi kapattık, tertemiz yüreklerimizle biz o gün hiç olmadığımız kadar mutluyduk...


4.gün
Bir önceki günün tatlı yorgunluğu ile uykuya yenik düştük...Gruptan ayrıldık, tatlı bir öğlen güneşine yüzümü döndük, rüzgar arkamızda kaldı...İlkbahar coşkusu gibiydi herkesin yüzündeki ifade...Yediğimiz en güzel öğlen yemeği, gittiğimiz en güzel yerdi...



Son gün...
Hiç durmak bilmeyen, yorulmayan zaman yine geçiverdi, ve son gün geldi... Buruk bir mutluluk, garip bir hüzün çöktü o otel odasına... Bavullarımızı topladık, anılarımızı ekledik, daha da bir doluydular artık...Çanakkale üzerinden Tekirdağa vardık, puslu İstanbul havası karşıladı bizi... Her zaman ki yorgun İstanbul, en kalabalık ama en yalnız şehir İstanbul...

Sevginin en güzelini yaşattık Biz gittiğimiz yerlerde...Birbirimizin olduğumuz için bir kez daha sevindik, bir kez daha bağlandık...Sarılmaların ardı arkadı kesilmezken aşkımızı yaşattık Ege'ye, Kaz Dağları'na, adalara...Onların aşkı bize karıştı, bizimki de onlara...

Comments

Popular posts from this blog

Götüm başım ağrıyor kimi zaman

Post it!

MP3'ümün içindekiler!!!