Hoşçakal İstanbul

Son yıllarda herkesin bir hayali var. Büyük şehirden taşınmak! Bu konu hakkında o kadar çok yazı okudum, o kadar çok tartışmada bulundum ki... Çoğu zaman söylediklerim havada kaldı, ta ki 12 Şubat 2016 gününe kadar...

Evet, 12 Şubat 2016 tarihinde İstanbul'dan kaçış planımızı gerçekleştirdik. Hiç öyle etraflıca plan yapmadık, sadece şansımız yaver gitti, evimizi tuttuk.Hem de piyasaya göre oldukça makul bir fiyata. Tam 1,5 yıl oldu bugün. Karnımız doyuyor, barınıyoruz, canımız her istediğinde denize giriyoruz, arka mahallemiz orman, karşımızda dağlar... Sanırım bu öyle çok düşünülecek bir konu değil, hepsini biz abartıyoruz, artık dünyanın her yerinde yaşayabilirim gibi geliyor. Sistemin birazcık dışına çıkınca hayat akmaya başlıyor. Yaşadığımız yerde her şeyi 5 km içerisinde halledebiliyoruz. Bir yere yetişmek için sadece 5 dakika önce evden çıkıyoruz. Sebze, meyvemiz çok daha sağlıklı. Organik tarım yapmak gibi hedeflerim hiç olmadı ya da tavuk çiftliği kurmak. Derdim temiz hava almaktı, dağları görmekti. İsteyince oluyor, gerçekten isteyince...

Elbete zorluklar oldu her şeyde olduğu gibi... Ama üstesinden gelecek kuvvet yaradılışımızda var. O yüzden gerçekten istiyorsanız ertelemeyin derim. Birkaç ayda bir İstanbul'a gidiyorum elbet. Çok fazla uzun zaman geçirdim orada, bağlarım, akrabalarım, birçok arkadaşım orada. Turist olarak gidince süper zevkli! Ama ah o metrobüs, o metrobüse değil binmek bakmak bile neden taşınma kararı aldığımı bana bir kez daha hatırlatıyor!

Ama en can alıcı noktaya değinmeden geçemeyeceğim: Kalbindekiler diline dökülmediği sürece dünyanın en el değmemiş, en bakir doğasında da olsan orası sana çorak bir çöl gibi gelebilir. O yüzden içimizden geçen her güzel şey gerçek olsun, işte bu en istediğim...

Comments

Popular posts from this blog

4444444444444

333333333333333333!!!!