Posts

Showing posts from May, 2008

Hikaye

Masmavi bir gökyüzünün ortasından geçen rengarenk gökkuşağının ortasında, kocaman beyaz bir converse duruyormuş. Tekini kaybeden bu converse günler boyunca gökyüzünde dolaşmış, güneş ışıkları ile dans etmiş, uçmuş uçmuş durmuş. Günleri aslında keyifli, kendi kendine uydurduğu oyunlarla vakit geçiyormuş. Ama içinde yeri bir türlü dolmayan bir boşluk varmış. Ve Gökyüzü prensesinin dediklerine göre eşini bulamazsa bu boşluk sonsuza kadar dolmayacakmış. Çaresiz ve yalnız dolaşmaya devam etmiş. Yeryüzüne inse belki bulacakmış ama hep korkmuş, bir türlü o cesareti bulamamış içinde...Özellikle gece olduğunda bu korkusu kat kat artarmış. Güneş de gidince yapayalnız kalırmış, ay her zaman çok uzakmış ona... Günlerden birgün bir buluttan diğer buluta atlarken birden kendini gökyüzünden aşağıya düşerken bulmuş. Hızlıca yere düşerken o kadar korkmuş ki gözlerini sımsıkı kapamış ve kendini çaresizce boşluğa bırakıvermiş. Yer düştüğünde gözlerini yemyeşil ve yumuşacık bir yerde açmış... Çimenlikmiş

Mayıs Sıkıntısı*

Image
O günü kendisine ayırmaya karar verdi genç kız, uyanırken güneşli mayıs sabahında... Her zamanki telaşlardan uzak, koşturmasız, bu şehre ilk defa gelen bir yabancı gibi... Deniz kenarında martılarla birlikte güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra kendini gerçekten iyi hissediyordu. Deniz kokusunu her çekişte derin derin, içinde sanki yeni umutlar filizlendi. Bütün gün gezecek, bu şehri yeniden keşfedecek, hiç tanımadığı birine gülümseyecek, çantasındaki gofreti küçük çocuğa verecek, vapurla gezip, trenle eve dönecekti. Küçük iyilikler birleşip kocaman bir mutluluğu kalbine taşıyacak, hayatın ne kadar da yaşamaya değer olduğunu bir kez daha anlayacaktı. Çoktandır görmek istediği bir filme gidecek, çıkınca da kocaman tavuklu bir sandviçi midesine indirecekti afiyetle. Daha önce hiç görmediği bir bahçe çıkacaktı karşısına, dar bir sokakta yürürken, bitmeyen bir sohbete dalıcaktı o tonton kahve sahibiyle çayını yudumlarken. Herşeyin fotoğrafını çekmek isteyecekti birden, minik serçenin, yerdek

Biz, İyi İnsanlar

Hiçbirimiz mahsum değiliz... İnsanlık... Tam olarak bilmiyorum tarihçesini, ilk insanı, ilk insanları... Dünya değişiyor, düzen bozuluyor, hayat her an duracak gibi çok hızlı ilerliyor, çok hızlı giden bir tren gibi, sanki her an raydan çıkacak... Değişen dünya ile beraber insan da değişiyor. Her geçen gün daha acımasız daha kötü oluyor. Yaşamak için birbirine muhtaç olan insanlar birbirlerini öldürüyor. Dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirmek için ellerinden geleni yapıyor. Kocaman dünya bu kadar kötünün elinde adeta bir oyuncak oluyor. Dünya sessiz, dünya yalnız... Bütün kötülüklerin esiri olan insan yıkıyor, yakıyor... O çok sevdiğimiz bilim kurgu filmlerindeki gibi bir virüs bütün dünyaya yayılıyor. Bir avuç insana kalıyor dünyanın kaderi... Neşe ve heyecan dolu gençlik yıllarında insan hayalini kuramıyor geleceğin. Yıllardır dillerde pelesenk olan felaket senaryolarını bire bir yaşarken insanoğlu hala direniyor, hala ciddiyetin farkına varamıyor. Ya da varmak istemiyor. Bize v