Posts

Showing posts from July, 2007

Kısa ve öz!

Kimi zaman günlerce süren bir tartışmadır ama asla bir sonuca varamayız... Kimimiz ömrünü bunu düşünerek harcar, kimimizin de aklına bile gelmez. Yıllar son sürat geçerken karmakarışık bir denklemin bilinmeyenlerini çözmekle uğraşır dururuz. Basit düşünüp, kolay yaşamak varken işleri zorlaştırmak hepimizin en sık yaptığı şeydir. Ailelerimiz, arkadaşlarımız, sevgililerimiz, eşimiz, dostumuz... En sevdiklerimiz... Diğer en sık yaptığımız şey de onları kırmaktır... İncitmektir... Hatta utanmadan bir de küseriz, yıllarca yüzlerine bakmayız. Biz işte bunu çok iyi başarırız! Çok uzun gibi gözüken bu yolculuk aslında aklımıza hiç gelmeyecek kadar kısadır. Bunu hem biliriz, hem de bilmezden geliriz. Gariptir insanoğlu... Sözde en akıllı yaratıktır ama bunun farkında değildir. Mantığını, zekasını sürekli birşeyleri yıkmak, bozmak için kullanır. Özellikle son zamanlarda. Bunlarla meşgulken kendini bilmeyi, evreni bilmeyi hep geçiştirir. Ama yolun sonuna geldiğinde herşey için belki de geçtir...

Bir parti versek hiç bitmeyeninden

Bitmeyen bir cumartesi gecesi eğlencesi... Müzik nasıl da coşkulu çalıyor, insanlar ne kadar da keyifli gözüküyor, şu şen kahkahalara da bakın... En son masada oturan sarışın kadının ahenkli sesi nasıl da yankılanıyor... Birbirine karışmış parfüm kokuları, dışardan en son gelip eğlenceye katılanların getirdikleri soğuğun kokusuyla karışıyor. Telefonla konuşmak için dışarıya çıkmaya çalışanlarla, tuvalete gitmek için bekleşenler birbirlerine meraklı bakışlar atıyor. İçki taşıyan barmenler bile sıkılmıyor...Öyle güzel bir gece ki onlar da kendilerini bu büyünün içine bırakıyorlar. Bir kutlama, bir şölen... Kendi içinde bir sürü particiği barındıran kocaman bir parti... İç içe geçmiş küçük küçük kalpten baloncuklar var. Herkes pembe gözlüklerini takmış, şeker kokusu sarmış sanki dört bir yanı... Notalar bile var öyle başıboş etrafta gezinen,biri yakalıyor en yaramazını, diğerlerinin arasına koyup başlıyor şarkısı söylemeye.... Sonra birden bu göz kamaştırıcı aydınlık yerini karanlığa bıra

2005 BİTERKEN... (Biraz eski)

İstanbul’un en gözde semtlerinden tutun da en arka sokaklarına kadar herkeste gizliden bir telaş var. Akşam saatlerindeki koşuşturmalar son günlerde bir kat daha arttmış, kalabalıklar daha bir fazlalaşmış sanki. Süslenen vitrinlerden insan kendi yansımasını göremez olmuş, alışveriş merkezleri hınca hınç dolmuş.Neler oluyor böyle? Bir sene sonraya ertelenen umutlar gelecek senenin ajandalarında yapılacak işler listesinde yerlerini almaya başladı. Hep bir terslik çıktı ya işler tıkırında gitmedi, planlar suya düştü belki de... Ama yeni bir yıl geliyor şimdi, koca bir yıl. Tam 365 gün var hayallere şans vermek için... Beklentilerin yerini aldatılmışlık almadan kapatmak gerek hemen eski defteri... Güvendiğim tek şey sıradanlığım. Her insanın sevinci, hüznü gibi... Kişilerin farklı olması ne kadar önemli ki? Gözlerden akan aynı yaş, yüzlerde beliren aynı gülümseme. Herkes gibi ben de koşturmuşum, tek amacım mutlu olmakmış. Ben de yatmışım günlerce, tek ihtiyacım biraz uykuymuş... Tabakl

Gerçekten gerçek!

Düşünüyorum....Bazen aynı anda o kadar çok şeyi düşünüyorum ki yorgun düşüyorum, uykuya dalıyorum. Rüya görmeye başlıyorum, uykuya dalmadan önce düşündüğüm herşey bu kez rüya olarak karşıma çıkıyor. Sonra uyanıyorum, yine düşünüyorum. Sonra bir daha bir daha.... Sonra ertesi gün oluyor, sabah oluyor, öğlen, akşam, derken gece.... Sonra derin bir sessizlik, televizyon açık, müzik açık bilgisayar da öyle... Telefon çalıyor, kapı, dışarıda birileri konuşuyor...Ama hala sessiz... Sonra bir hafta geçiyor... Belki de ay... Mevsim değişiyor, havalar aniden ısınıyor. 3 gün çok sıcak, arkası rüzgar belki de yağmur.... Sonra 1 yıl geçiyor... Ben yine erkenden kalkmışım, hazırlanıyorum, yollar beni bekliyor. Bir türlü kısalmayan, sanki her geçen gün uzayan yollar... Her zamankinden daha kalabalık, her zamankinden daha karışıklar. Her şey yerli yerinde... Otobüs, yol, insan, akbil, trafik.... Ben de öyleyim... Yerli yerimdeyim. Sonra saatler geçiyor. Gece yarısına yaklaşıyor, enerjim tükeniyor,

HANGİSİ?

Kocaman bir beyaz sayfanın ortasında minicik siyah bir nokta... Kocaman bir denizin ortasında, minicik bir sandal, kocaman bir çölün ortasında minicik bir yeşillik, kocaman bir gökyüzünün ortasında minicik bir kuş, kocaman bir evrenin ortasında minicik bir dünya.... Minicik bir kalbin ortasında kocaman bir sevgi, minicik ellerin arasında kocaman bir marifet, minicik bir aklın içinde kocaman bir fikir, minicik bir bardağın içinde kocaman bir vitamin, minicik bir duanın ardında kocaman bir dilek... Minicik mi kocaman mı, kocaman mı minicik mi? Düşünmeye değer mi yoksa bunların hepsi tamamen bir saçmalık mı?

MINIATURK!

Image
Kendimi hiç bu kdar uzun boylu hissetmemiştim! İnanılmazdı!

PİKNİK!

Image
Bundan yaklaşık 3 ay önceydi… İstanbul’un öbür ucu diye tabir ettiğimiz “uçlarından” birinde, şehrin en gürültülü, en tozlu, en karışık zamanının içindeydim. Birden telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara… Açtım merakla. Telefonun diğer ucundaki kişinin ne dediğini çok zor duyuyordum araba kornaları yüzünden. Hiçbir şey anlamama rağmen çaresiz ne derse evet demek zorundaymışım gibi hissettim. Ama telefonu kapattığımda içim hiç rahat değildi, aklımdaki kocaman soru işareti beni oldukça rahatsız ediyordu. Akşam oldu, şehir sakinleşti, ben de sakinleştim… Derhal telefonumu aldım elime ve beni arayan o gizemli numarayı buldum… Hemen aradım ve karşımdaki o sese, bir önceki telefon görüşmemizden hiç ama hiç bir şey anlamadığımı, bunda benim hiçbir kabahatim olmadığını, etraftaki gürültüden dolayı böyle bir talihsizlik yaşadığımı, normalde her şeyi bir kerede anlayabilen birisi olduğumu açıklama isteğimi sonuna kadar bastırarak dile getirdim. Bu ruh beni epey bir zorlamıştı ne yalan söyleyeyi